Nefes kesen bilim kurgu
üçlemesinin ilk kitabı, Benim Uzak
Yıldızım, zaman ve mekân tanımayan sonsuz bir aşkın hikâyesi…
Geçmiş Günlerimiz-Cristin Terrill || Kitap Yorumu
Zor bela gözlerimi açtığımda silahı aldığını görüyorum. Bana doğrultmuş; göğsü körük gibi inip kalkıyor. "Vurbeni,"diyorum. "Ben tekrar geri gelirim." Gözleri kocaman. "Bunu asla yapamam. Amacım seni vurmak değil." Başımı eğiyorum, Marina'yı ve onu nasıl yüzüstü bıraktığımı düşünüyorum. İçimdeki mücadele gücü bedenimden sızıp gidiyor. Acaba Doktoronu eline geçirdi mi? "Bir gün öyle hissetmeyeceksin," diyorum.
An itibariyle okumayı bitirip koşa koşa yorum yazmaya geldim! O neydi be öyle! Vooov! Zaman yolculuğuna yeni bir bakış açısıyla görmek isteyenler bu kitabı çok sevecek. Kitap elime geçtiğinde hemen başladım ancak araya birkaç şey girdi ve kısa bir süreliğine ara verdim. Sonra kurgunun ilerleyişi aklımda soru işaretleri bırakınca tekrar kitabı elime aldım. Ve kitabın devamı su gibi akıp gitti. Sonunda bile aksiyon bitmemişti. Kitap resmen aksiyonla dolup taşmış.
Zaman yolculuğuyla ilgili bir kitabın en kötü yanı ne biliyor musunuz? Size söyleyeceğim şeylerin hep bir çeşit spoiler içermesi!
Her neyse elimden geldiğince aza indirgeyerek anlatmaya çalışacağım. Kitap All Our Yesterday serisi olarak geçiyor ve şu anda 2.kitabı yurt dışında da henüz çıkmamış. Hatta kapağı bile belli değil. O yüzden ikinci kitap için baya beklememiz gerekecek. Yalnız bana göre ilk kitap gayet yeterliydi. Yani uzatmanın pek bir manası olacak mı bilmiyorum çünkü akılda kalan herhangi bir soru yok kitap bitince.
Zaman yolculuğunu her zaman çok severim. Her türlüsü ilgimi çeker. Bu kitap içinde öyle oldu. Ve bence zaman yolculuğu konusunda en gerçekçi anlatıma sahip olan kurgulardan biri. Zaman yolculuğu dünyada gerçekten mümkün olsa nasıl bir ortam oluştururdu ve zaman boyutu yolculuk yapanları nasıl etkilerdi... Bunlar çok başarılı bir şekilde aktarılmış.
Kitap Em ve Finn'in bulunduğu hapiste başlıyor. İlk başta neler olduğunu anlamak çok zorlayıcı oldu benim için. Hapiste olanlar, gördükleri eziyet ve sonra bir kaşık olayı... Bundan hemen sonra da Marina ve James'le ilgili konular başlıyor. Böylece hikaye iki koldan ilerliyor. Marina ve James çok zengin bir semtte yaşayan komşu çocukları. Marina James'e deli gibi aşık ve James'in hislerini bilmiyor. James ise üstün zekalı, normalde lisede olması gerekirken, doktora yapan birisi. Devamıysa fazlasıyla karışık ve spoiler vermekten çekindiğim için anlatmaya devam etmeyeceğim.
Kitabın ortalarında öğrendiğimiz bir gerçek vardı ki ben bunu kitabın ilk başında tahmin etmiştim. Muhtemelen okuyanlarda isimleri takip ederek bunu bulurlar. Ancak kitabın sonunda yaşananlar ve aksiyonun çok yoğun yaşanması beni delirtti. Gerçekten! Yerimde duramadım yani. Şimdi nolcak? diye diye kitabı bitirdim.
Yazarın geçmişe yönelik hatıralar konusunda biraz fazla detaycı olduğunu düşünüyorum. Çünkü şu an bir olay yaşanırken, geçmiş bir anıyı hatırlayıp yoluna devam etmiş ve dikkatli okumazsanız onu sanki şu an olan olayın devamıymış gibi algılayabiliyorsunuz. Bu biraz rahatsız ediciydi. Ancak merak unsunrunu hikayeye çok güzel yedirmiş.
Zaman yolculuğunun bilimsel olarak açıklanışı da çok hoşuma gitti benim. Çünkü genelde bu konu geçiştirilir veya doğuştan gelen bir yetenek gibi gösterilir, ve genelde geri dönüşler söz konusudur. Geçmişe gidersin ve hiçbir şey olmamış gibi geri dönersin. Ha birde diğer kitaplarda geçmişte yaşananları değiştiremezsin gibi bir kural vardır ama burada gelecek dallara ayrılmış bir ağaç gibiydi. Hani bir gerçeklik yaşanıyor ve bunu değiştirme şansınız var. Ancak değiştirirseniz farklı bir gelecek ortaya çıkıyor. Geçmişi değiştirme olayı tamamen farklı yorumlanmıştı yani. Ki bu tarzıyla olaya farklı bir nefes getirmiş olmuş.
Genel olarak beğendiğimi söylemeliyim. Benim gibi zaman yolculuğu konulu kitaplara takıntılıysanız, bunu da okuyun. Çünkü o genel kavramların aksine, daha çok bilimsel veri var. Ve daha farklı bir bakış açışı yakalayabilirsiniz.
Soma’daki “Toplumsal Dönüşüm Projesi” Onlarla Hayat Buldu!
Soma İçin Bir Olduk: Çocukların yüzündeki gülümseme her şeye değer...
Allianz Türkiye, sivil toplum örgütleriyle el ele vererek, bölgede etkilenen vatandaşlara ulaşabilmek, onların yaralarını sarmak ve yeni başlangıçlarını desteklemek için Soma’daydı. Soma’da 2014’te gerçekleşen ve ulusumuzu derinden sarsan maden faciasının ardından, Afetlerde Psikososyal Hizmetler Birliği (APHB) ve Bilim Kahramanları Derneği (BKD) ile işbirliği yapılarak “Allianz SomaDA”yı (Soma Dayanışma Ağı) geliştirdi.
“Allianz SomaDA”yı kapsamında, BKD ile yapılan işbirliği sayesinde, Soma çevresinde, olaydan etkilenen 6 ilçedeki 16 okulun, Bilim Kahramanları Buluşuyor turnuvasına katılımı sağladı. 34 gönüllü öğretmen, 150’ye yakın öğrencinin oluşturduğu 17 farklı Allianz SomaDA takımını 4 ay boyunca turnuvaya hazırladı. Bu yolla, öğrencilerin normal hayata dönüşü desteklenirken, psikososyal ve kişisel gelişimlerine de katkı sağlanması amaçlandı.
“Allianz SomaDA”nın bir ayağı da faciadan etkilenen ailelerin çoğunlukta olduğu Dursunbey’deydi. APHB ile yapılan işbirliği sayesinde, Dursunbey’de bir psikososyal destek merkezi açıldı. Çocuklara, yetişkinlere ve gruplara yönelik üç görüşme odası bulunan Dursunbey Psikososyal Destek Merkezi’nin hizmetleri, merkeze uzak bölgelere de ulaştırıldı.
Bir boomads advertorial içeriğidir.
20.GKK Blog Turu || Tanrıçaların Savaşı-Kendare Blake || Çekiliş
Bir tanrının öğrenmesi gereken tek ders kaderdir ama ben kadere inanmam.Çünkü¸ son henüz yazılmadı…
Savaş Tanrıçası Athena teninin altında baykuş tüyleri belirmeye ve ciğerlerini sarmaya başladığında ölüme adım adım yaklaştığını fark eder. Hırsızlar Tanrısı Hermes ise bedenini kemiren bir hastalıkla boğuşmaktadır. Bu sırada diğer tanrı ve tanrıçaların da farklı hastalıklardan mustarip olduğunu öğrenirler. Ancak hepsi de birbirlerini öldürmek pahasına dahi olsa son nefeslerini vermemeye kararlıdırlar.
Athena ile Hermes onları ölüme neyin sürüklediğini bulmak için dünyayı dolaşmaya başlarlar. Yolları sıradan bir insan olan Cassandra'ya çıkar. Belki de bu genç kız sanılanın aksine, sıradan biri değildir.
Peki, tanrıçaların hayatta kalmak için başlattıkları savaşın kilit noktası Cassandra olabilir mi?
"Daha ilk sayfasından itibaren okuyucunun hayal gücünü harekete geçiren bir hikâye. Kendare Blake'in kendine has üslubu Tanrıçaların Savaşı'nda bir kez daha kendini göstermiş."-Goodreads-
"Blake'in mitolojik öğelerle günümüz dünyasını aynı hikâyede buluşturma fikri kesinlikle okunmayı hak ediyor."-New York Times-
"Özellikle Yunan mitolojisine ilgi duyan okuyucuların soluksuz okuyacakları bir heyecan fırtınası."-Kirkus Reviews-
a Rafflecopter giveaway
Kaçınılmaz- Amy Barton || Kitap Yorumu
Evie Claremont üniversiteye başladığında, gördüğü kâbusların biteceğini ummuştu. Ama bitmemişlerdi… En garip durumlarda bile mantıklı bir açıklama bulmaya çalışan Evie’nin hayatında, ikinci sınıf öğrencisi Reed Wellington’la tanıştıktan sonra akla mantığa sığmayacak şeyler olmaya başlamıştı. Reed’e karşı hissettiği anlamsız çekim de işleri iyice karıştırıyordu. Çünkü Reed, Evie’ye hayatta başına gelip gelebilecek en korkunç şeymiş gibi davranıyordu. Yine de ne zaman ihtiyacı olsa, hayatını kurtarmak için Reed oradaydı…Reed’in sakladığı sır neydi? Evie’nin şüpheleri doğru muydu? Peki, rüyalarında gördüğü o karanlık gelecek kaçınılmaz mıydı?
Sonra Yabancı Yayınları Kaçınılmaz'ı çıkardı. Bu kadar övgünün üzerine tabii ki okumalıydım.
Kitabı bir günde bitirdim. Fena halde akıcıydı. Sadece bir kez ara verme ihtiyacı duydum, o da yemek molası! Yoksa tek oturuşta bitiyor. Tabii bu benim için geçerli bir durum. Belki siz iki veya üç oturuşta bitirirsiniz.
Kitap Evie'nin üniversiteye gelmesi ve bu konudaki tedirginlikleriyle başlıyor. Evie'yi dayısı büyütmüş ve aralarında ki samimiyet çok hoş. Üniversiteye yerleşince gördüğü kabuslardan kurtulacağını ve rahat edeceğini düşünse de öyle olmuyor.
Üniversite uyum sürecinde Reed adında havalı, soğuk ve farklı bir zengin aile evladıyla tanışıyor. Ancak Reed'de bir tuhaflık var.
Evie ne hissettiğini adlandıramasa da Reed'de onu çeken bir şeyler var. Ancak Reed, arkadaşlıkları konusunda biraz dengesiz, gereksizce korumacı. Hal böyle olunca, aralarındaki ilişkinin gel-gitlerini okurken Evie'nin iki aşk arasında kalışını da okuyoruz.
Ve roman daha ilk baştan gizemliliğini size hissettiriyor. O yüzden hiç farkına varmadan bir sonraki sayfayı çeviriyorsunuz.
Serinin tüm kitapları |
Kitabı okurken kendi kendime sürekli "Ya bu ne kadar da Alacakaranlık'a benziyor." dedim. Gerçekten de öyle. Alacakaranlık'ın melek versiyonu. Ama bu hiç rahatsız hissettirmiyor aksine daha da okunabilir yaptı benim için.
Kitabın sonunu tahmin edememiş olmak benim için şok ediciydi. Gerçekten çok güzel kurgulanmıştı bu manada... Temposu hiç düşmüyor çünkü sürekli olaylar oluyor.
19.GKK Blog Turu || Rosie Projesi-Graeme Simsion || Kitap Yorumu
Kadınları bir türlü anlamayan erkekler ve erkeklerin duygularını tamamen aldırdığını düşünen kadınlar… Rosie Projesi’yle aşkın doğasını çözeceksiniz! Dâhi genetik profesörü Don. Onun daha önce hiç kız arkadaşı olmamıştır. Bu yüzden sayısal verilere güvenen bir bilim insanı olarak kendisine en uygun kişiyi bulmak için kriterler belirleyip Eş Projesi’ni geliştirir. On altı sayfalık testteki kriterlere bakılacak olursa bu kişinin bir barmen, sigara ve alkol tiryakisi, dağınık ve hiçbir buluşmaya vaktinde gelemeyen bir kadın olması kesinlikle imkânsızdır. Ve Rosie... Yukarıda sayılan eleme kriterlerinin hepsi onda mevcuttur. Fakat bir yandan da son derece zeki ve güzeldir. Küçük yaşta evlat edinilmiş genç bir kadın olan Rosie, biyolojik babasını bulma yolculuğunda Don’la karşılaşır. Ve bu karşılaşma, tüm bilimsel gerçekleri teker teker yere sererken tek bir şeyi kesinliğe kavuşturacaktır: Aşkı arayıp bulamazsınız, o beklemediğiniz anda gelip sizi yakalar. “Bir solukta okumak istesem de hiçbir detayı kaçırmamak için uzun uzun keyfine vardım. Kesinlikle bu çifte âşık olacaksınız…” Jojo Moyes “Kadın erkek herkesi gülmekten kırıp geçirecek! İşte karşınızda yılın romanı!” San Francisco Chronicle “Okuduktan sonra arkadaşlarıma da birer tane hediye etmeden duramadım.” Bill Gates “Romantik komedi filmlerine ilham verecek.” Chris Cleave “Tüm dünya bu çifte âşık olacak: Don ve Rosie… Bu iki kaçık yan yana geldiğinde neler olacağını bir türlü kestiremiyorsunuz.” Jill Mansell “Mizah yüklü büyük bir başarı… Zekice, şefkat dolu ve gözünüzden yaş getirecek kadar komik. Ama hepsinden iyisi, Rosie Projesi aklınızı başınızdan alacak bir aşk hikâyesi.” Liz Jensen “Romantik, benzersiz ve sarsıcı. Bir Gün hayranları bu kitaba da bayılacak…” Easy Living “Uzun zamandır okuduğum en eğlenceli aşk hikâyesi.” Kristin Hannah “Muhteşem bir karakter olan Don Tillman bize her şeyin ihtimal dâhilinde olduğunu ve insan olmanın en tuhaf yanlarını gösterirken aynı zamanda hepimizi gülmekten yerlere yatıracak kadar eğlendiriyor…” Matthew Quick
Gelmeyen kitap yorumlarıma tur itibariyle son veriyorum ve her gün biriken bir kitap yorumumu gireceğime dair söz veriyorum. *Tabii üşenmezsem!*
Evet! Size bugün acayip, esprili, acayip ilginç, acayip kalbinize dokunacak, acayip acayip bir kitaptan bahsedeceğim. Rosie Projesi!
Dehaların kafasının içi nasıldır bilir misiniz? Ya da hiç düşündünüz mü? Hani bu üstün zekalı arkadaşlar, ne yer, ne içer, nasıl davranır, nasıl konuşur, beyinlerinden ne geçer? İşte bu kitap Don adında deha, Genetik Profesörü hakkında. Ve onun ağzından yazılmış. O yüzden kafasının içinde neler olduğuna dair ciddi bir bilgi birikimine sahip olabilirsiniz.
Don karakterini ilk okuduğumda aha bu Sheldon Cooper dedim! Kesinlikle örtüşüyorlar. Yani Sheldon bir roman yazsaydı o da Rosie Projesi olurdu! O kadar kesin bir biçimde söyleyebilirim. Çünkü Don'un dehası zamanı verimli geçirmesi, sosyal ilişkilere bakış açısı, esprileri birer komut misali algılama biçimi kesinlikle Sheldon!
Don'un da her bilim adamı gibi kendi tuhaf teorileri var ve bunları denemekten hiç çekinmiyor. Dakikası dakikasına yaşayan birisi olduğundan her saniyesi önemli ve boş geçirmeye niyeti yok. Tabii bu arada yaş ermiş kemale! Evlenmek istiyor mübarek! Hal böyle oluna kendince bir anket oluşturup, kriterlerine uyan mikemmel kadını arıyor. Ancak o şartlar o kadar zorlayıcı ki gerçekten öyle bir kadın bulmak pek mümkün değil. Zaten Don'da her adayda bir kusur buluyor. Mesela, içki, sigara yok. Buluşmaya vaktinde gelmeyen biri kesinlikle eleniyor falan...
Özellikle Don'un kendine özgü espri anlayışıyla, zorunlu olarak girdiği ortamlardaki sosyalleşememe kaygısı harika bir ikili oluşturuyorlar ve gülmeden edemiyorsunuz. Sonra olaylar biraz daha dallanıyor ve ciddileşiyor. Ciddi bir aksiyon veya macera kitabı gibi olmasını bekleyemezsiniz elbette. Ama bu kitabında kendi ritminde bir temposu var. Tempo demişken Don'un dans etmek zorunda kaldığı sahne aklıma geldi. *Burada kahkahalarla gözlerinden yaş gelen emoji koydum sayın.*
Puanım: