Kurucunun Kızı-Amy Engel || Kitap Yorumu





Dehşet verici bir nükleer savaş sonrası Amerika Birleşik Devletleri büyük ölçüde yok edilmiş, sadece küçük bir grup hayatta kalmıştı. Geriye kalanları kimin yöneteceği konusunda Lattimer'lar ve Westfall'lar arasında çıkan savaşı Westfall ailesi kaybetmişti. Ve beş yıl sonra barış ve kontrol, her yıl yapılan bir törenle, kaybeden tarafın kızları ile kazanan tarafın erkeklerinin evlendirilmesiyle sağlanmaktaydı. 
Bu yıl benim sıram gelmişti. Benim adım Ivy Westfall ve görevim basitti: Başkan'ın oğlunu, müstakbel kocamı öldürmek ve Westfall ailesinin gücünü geri kazanmasını sağlamak. Ama görünen o ki, Bishop Lattimer ya çok yetenekli bir oyuncu ya da ailemin iddia ettiği gibi kalpsiz, zalim bir çocuk değil. Hatta beni bu dünyada gerçekten anlayan tek kişi bile olabilir. Ama kaderimden kaçmama imkân yok. Ben Westfall mirasını geri alacak kişiyim. Bishop ölmeli. Ve onu öldüren ben olmalıyım…


Aylarca bekledik. Duyurular yapıldı, heyecanlandık ve sonunda çıktı! Kurucunun Kızı sonunda çıktı. Kitabın ilk dikkatimi çekme zamanı Yabancı Yayınları'nın kendi sitesinde duyurduğu zamanlardı. Sonra bir kaç arkadaşım ne kadar güzel olduğundan falan bahsettiler ve aylardır bunu bekliyorduk. Bu uzun bekleyişin sonunda Yabancı Yayınları kitabı ciltli çıkarttı. Böyle beyaz beyaz... Harika görünüyor doğrusu.

Kitabın çıkışından hemen sonra herkes kitabı okumaya başladı. Ki zaten bende toplamda dört saat gibi bir sürede bitirdim. Fazlasıyla akıcıydı. Öncesinde de bir sürü övgü okumuştum ve cidden beni merak de bırakmaya yetmişti.

Kitaptaki olaylardan yıllar önce bir nükleer savaş sonra Amerika tamamıyla yok olmuş. Westfall ailesi önderliğinde küçük bir geride kalanlar topluluğu oluşturulup Anerika'nın sessiz köşesine çekilmişler. Ancak bir süre sonra Westfall Ailesi ve Lattimer Ailesi arasında bu topluluğu kimin yöneteceği konusunda savaş çıkmış. Kazanan ise Lattimerler olmuş.
Sonra Westfall Ailesi'ne Kurucu, Lattimer Ailesi'ne ise Başkan denilmeye başlanmış. Bunun sonucunda, taraflar arasında bir çeşit barış imzalanmış. Çünkü bu küçük topluluğun soylarını devam ettirmesi gerekiyormuş. Böylece her yıl iki kez toplu düğün planlamışlar. Birinde kazanan tarafın oğullarıyla, kaybeden tarafın kızları evlendiriliyor. Diğerinde kazanan tarafın kızlarıyla, kaybeden tarafın oğulları evlendiriliyor.

Burada ki en önemli nokta bu evlendirmelerde evlenen kişilerin hiç bir söz hakkı yok! Kurul uygun kişileri eşleştiriyor ve soyların devam için en kısa sürede çocuk yapmalarını bekliyor. Yani aşk yok, tanışmak, birbirini görmek yok. Görücü usulünün bir üst versiyonu!

Ivy ise Kurucunun Kızı ve 16 yaşında! 16 yaşına basan her genç evlendirilmek üzere kurulun onayına sunuluyor. Ancak zaten Ivy'nin kiminle evleneceği çoktan belli. Başkanın Oğlu! Yani eski iki düşmanın çocukları evlendiriliyorlar.

Ivy'nin ise çok önemli bir gizli görevi var! Başkanın Oğlu Bishop'ı öldürmek! Tüm olayı Ivy'nin bakış açısıyla okuyoruz ve Ivy bu görevi gerçekleştirip, babası ve ablasının gözüne girmek istiyor. Ancak hiçbir şey onun tahmin ettiği kadar kolay değil. Ve işin Bishop tarafındaysa olaylar çok daha farklı. Ivy'nin ailesi içinde hala o eskiden kalan düşmanlık güdüsüyle hareket etse de Bishop'ın kafasındakiler çok farklı.

Kitap distopya türünde olsa bile, çok farklı konulara ve detaylara değindiğini belirtmek isterim. Bunun nedeni Ivy'nin bakış açısı da olabilir, yazarın önemsememesi de ... Çünkü tüm kitap boyunca en çok üzerinde durulan konu kızların zorla, tanımadıkları bir insanla evlendirilmesiydi. Ivy'nin bu tarz düşüncelerine karşılık bu distopya da aslında bahsedilmesi gereken çok daha fazla konu olduğunu düşünüyorum. Yani üzerinde durulması gereken daha fazla sorun var bence. Ve Ivy belki de sırf kendini ikna etmek için böyle düşünüyor olabilir. Hani Bishop'ı öldürmek zorunda ve aslında bunun için tek gerekçesi babasının ve ablasının bunu ona zorlamış olmaları...

Kitap ellerimden kayıp gitti. Bazı yerlerde çığlık atasım geldi. Hala aklım ermiyor olanlara. Nasıl ya? Nasıl? Ivy nasıl öyle bir sona razı olabilirsin! Uzun lafın kısası siz bu kitabı okuyun! Artık çığlık mı atarsınız saç baş mı yolarsınız bilemem ama ben ikinci kitap için gün saymaya başladım bile. Şimdi yayınevini taciz etmeye gidiyorum!

Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar “Biz Mektup Yazardık” Sergisi’nde!

İş Sanat Kibele Galerisi’ndeki “Biz Mektup Yazardık” Sergisi geçmişi günümüze taşıyor.
Bursa’nın ufak tefek yolları
Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri
Tepeden tırnağa şiir gülleri
Yiğidim aslanım burda  yatıyor
İşte mürekkep bu dizelerdeki gibi damlar Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun kaleminden… Sanatçı, 64 yıllık hayatına sığdırdığı sanat tutkusunu, aşklarını, sevinçlerini, hüzünlerini, dostluklarını çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını geçirdiği Anadolu’nun naifliğiyle yakın dostu Nâzım Hikmet’e yazdığı bu dizelerdeki gibi aktarır kâğıda ve tuvallere… Onun şiirlerindeki ve tablolarındaki narlar, dutlar, ayvalar kimi zaman sevdiği kadına duyduğu özlemi kimi zamansa amansız bir kara sevdayı anlatır. Babasından Batı Edebiyatı’nı, annesinden Yunus Emre’yi, Karacaoğlan’ı öğrenen sanatçı Anadolu’nun toprak damlı evlerinden, İstanbul’un martılarından, köpüren denizinden, Âşık Veysel’in sazından dem vurur…

Bedri Rahmi Eyüboğlu iç dünyasını tuvallere ve şiirlere aktarırken sanat, edebiyat, siyaset ve iş dünyasının önemli isimleriyle gerçekleştirdiği, yaşadığı döneme ışık tutacak mektuplaşmaları da tarih yolculuğundaki yerlerini alıyor.  Güzel Sanatlar Akademisi’nde başlayıp Paris’te süren eğitim hayatından, resim tutkusunun peşinden gittiği Anadolu’daki yurt gezilerine kadar sanatçının yaşamından birçok kesiti yansıtan mektuplar, “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar - Biz Mektup Yazardık” Sergisi ile İş Sanat Kibele Galerisi’nde ilk kez gün yüzüne çıkıyor.

Sergi, hem sanatçının kaleme aldığı hem de kendisine gelen yüzlerce mektubun Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından uzun soluklu ve titiz bir çalışma ile kitaplaştırılmasına paralel olarak hayata geçiriliyor. Sanatçının gelini Hughette Eyüboğlu’nun hazırladığı, editörlüğünü Rûken Kızıler’in üstlendiği kitabın ve serginin tasarımı Emre Senan tarafından gerçekleştirildi.

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Avrupa’da öğrenci olduğu günlerden Akademi’de öğretmen olduğu günlere pek çok anıyı barındıran mektuplar, orijinal olarak sahiplerinin kendi ifadeleriyle ve kendi imzalarıyla ziyaretçilere ulaşıyor. Sadece ressam ve şair olarak değil mozaik, seramik, vitray ve yazma sanatçısı, heykeltıraş, öğretmen ve yazar kimlikleriyle de sanatımıza kalıcı eserler bırakan Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun pek çok isimle sürdürdüğü yazışmaları aynı zamanda sanatçılar arasındaki kuvvetli bağı da gözler önüne seriyor. Her biri tarihi belge niteliğindeki mektuplar; sanatçıların o dönemde yaşadığı ekonomik sıkıntılara dair fikir verirken, yaşanan zorlu koşullara rağmen gerçekleştirdikleri idealleri ile tarihe not düşürebilmeyi başarmış bu insanların umutlarını yitirmediklerini de en iyi şekilde ortaya koyuyor.

Sanatçının Nâzım Hikmet, Ahmet Hamdi Tanpınar, Fikret Muallâ, Âşık Veysel, Adalet Cimcoz, Orhan Veli Kanık, Necip Fazıl Kısakürek, İbrahim Çallı, Andre Lhoté, Fahrünisa Zeid, Abidin Dino, Reşat Nuri Güntekin, Cemal Tollu, Nurullah Berk ve Arif Kaptan ile mektuplaşmalarının her biri ziyaretçilerde ayrı bir tat bırakmayı vaat ediyor. İş dünyasının önde gelen isimleri Vehbi Koç ve Nejat Eczacıbaşı’nın mektupları da Eyüboğlu arşivinin önemli parçaları arasında yer alıyor.
Serginin bölümlerinden biri de Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun yaşamını şekillendiren iki kadın, eşi ressam Eren Eyüboğlu ve büyük aşk yaşadığı, “Karadutum” dediği Mari Gerekmezyan ile mektuplaşmalarından oluşuyor. Eren Eyüboğlu, büyük aşk yaşadığı Karadut’u sonsuzluğa uğurladıktan sonra eşinin elini bırakmayarak o zor günleri atlatmasına ve resme odaklanmasına yardımcı olacak kadar güçlü iken, diğer taraftan Mari Gerekmezyan ise ölümünün ardından bile gözlerini yaşartacak kadar sevdalı olduğu bir isim.

64 yıllık yaşamına çok şey sığdıran Bedri Rahmi… 

İş Sanat Kibele Galerisi’nde çağdaşlarıyla yazışmalarının ilk kez gün yüzüne çıktığı “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar - Biz Mektup Yazardık” Sergisi ile anılan sanatçının hayat hikâyesi Trabzon’da başlar. Takvimler 1911 yılını gösterdiğinde Görele Kaymakamı Mehmet Rahmi Bey ve Lütfiye Hanım’ın ikinci çocuğu olarak hayata merhaba der. Asıl adı olan Ali Bedrettin, zaman içinde önce Bedir’e sonra Bedri’ye dönüşür.  Babasının görevi dolayısıyla yerleştikleri Trabzon’daki lise resim öğretmeni ünlü ressam Zeki Kocamemi tarafından keşfedilir. Sanatçı yine bu dönemde edebiyata da merak salar ve ilk şiirlerini yazmaya başlar.

1929’da İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne giren Bedri Rahmi Eyüboğlu, Nazmi Ziya ve İbrahim Çallı gibi Türk resminin mihenk taşlarının öğrencisi olma şansına erişir. Edebiyata olan ilgisinin üzerine düşer ve Ahmet Haşim’den estetik ve mitoloji dersleri alır. 1930’larda hayat onu bu kez Fransa’ya götürür. Dijon ve Lyon’da bir yandan çalışarak Fransızcasını geliştirmeye çalışırken, bir yandan da Gauguin, El Greco, Cezanne gibi beğendiği ressamların eserlerini kopya eder. Sanatçı, ileride hayatını birleştireceği Ernestine Letoni (Eren Eyüboğlu) ile de Fransa’da tanışır. 1940’lı yıllara gelindiğinde kalbine “kara saplı bir bıçak” gibi saplanan Mari Gerekmezyan girer. Asistanlık yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi’nin heykel bölümüne misafir öğrenci olarak gelen Mari Gerekmezyan, Bedri Rahmi’nin bir büstünü yapar, sanatçı bu büste duyduğu minneti Mari’nin çeşit çeşit portrelerini yaparak ve ona şiirler yazarak yanıtlar. Artık bütün İstanbul ve elbette Eren Eyüboğlu bu tutkulu aşktan haberdardır. Bedri Rahmi Eyüboğlu 1975 yılındaki ölümüne kadar geçen çeyrek asrı aşkla, resimle, edebiyatla, dostlarıyla, dönemin önde gelen kültür ve düşünce insanlarıyla bir arada geçirir.

Meraklıları için 5 Mayıs - 20 Haziran arasında İş Sanat Kibele Galerisi’nde ziyaret edilebilecek “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar - Biz Mektup Yazardık” Sergisi, sanat ve kültür tarihimizde eşine az rastlanır bir iz bırakmayı vaat ediyor. Sergide orijinal el yazılı mektuplar ve sanatçının çizimleriyle süslediği desenli zarfların yanı sıra mektuplaşılan isimlerin Bedri Rahmi Eyüboğlu tarafından yapılmış portreleri de yer alıyor. Serginin ziyaretçilerini güzel bir sürpriz de bekliyor. İsteyen katılımcılara, sanatçının desenleriyle hazırlanmış mektup ve zarflarla sevdiklerine yazma imkânı sunuluyor. Şimdi özlemle andığımız eski günlerdeki gibi mektup yazma zamanı!

Bir boomads advertorial içeriğidir.