GKK. Blog Turu || Her Şeyin Başlangıcı- Robyn Schneider || Kitap Yorumu


İzlediğimiz dizilerden, filmlerden çok iyi bir şekilde biliyoruz ki, Amerika'daki liselerde çok ciddi bir sınıf ayrımı var. Lise yılları kimileri için çok zor geçebiliyor. Aşağılanmak, yanlış anlaşılmak, sınıfın alay konusu olmak bu tarz liselerde çok kolay. Çok şükür, Türkiye'de bu kadar ciddi ayrımlar yok. En azından bir balo kraliçesi muhabbeti yok ya da spor yapıyor olmanın getirdiği bir üstünlük yok. 
Artık bir Amerika klişesi olan bir gerçek vardır. Her yıl okulun kral ve kraliçesi okulun en havalı, en gözde öğrencileridir. Bunlar okulun Amerikan futbolu takımının kaptanı ve amigo kızların başkanıdır. Ve tabii ki bu iki karakter sevgilidir. Hiç şaşmaz!
Her şeyin başlangıcı da az önce anlattığım karakterleri birebir görme imkanına sahipsiniz. Sadece erkek karakter Amerikan futbolu değil tenis takımının kaptanı. Geri kalan her şey aynı, tabii ki.
Böyle bir klişeyle olaylara başladığımda konunun oldukça yavan olduğunu düşündüm. Çünkü içi geçmiş, bayık bir sıradan Amerikan klişesi ne kadar farklı anlatılabilirdi ki?
Olay da bu zaten. Farklı anlatılmamış. Aynı klişe gözlerimize sokularak anlatılmış ama kitabı farklı kılan, 'Peki ya sonra?' kısmı.
Tamam, şimdi anlatıyorum. Ezra az önce bahsettiğim erkek karakter. Okulun en tepesinde, herkesin çıkmak istediği çocuk, eğer bir kaç gün daha sabretseydi Balo kralı olacaktı. Peki ne oldu? Kız arkadaşı-nalet olasıca- onu aldattı. Kız arkadaşını başkasıyla ilişkiye girerken yakalayan Ezra onları yakaladı. Sonra bunlara sinirlendiğinde araba kazası geçirdi. Dizi kırıldı.Tenis hayatı sona erdi. O kaza, Ezra'yı ezik birisi olarak gösterdi ve bütün bir yaz boyunca yapılan hiç bir etkinliğe davet edilmedi. Davet edildiklerineyse katılmadı.
Hal böyle olunca, Ezra artık bastonuyla gezen, popülerlikten uzak kalmış biriydi. Liseye geri döndüğü o ilk günden itibaren dışlanışını hissetti. Bu yüzden müzakere ekibine katıldı.
Tabii, bu hikayelerin vazgeçilmez bir yeni karaktere ihtiyacı vardır. Okula yeni gelen bir erkek veya bir kız, bu ihtiyacı kapatır. Burada yine bir farklılık var. Bu yeni gelen kız, oldukça gizemli ve okulların müzakere sınıflarında adı bir efsane olarak anılıyor. İlk başta gözüme fazla yavan gelmişti ama bu kızı çok hafife almışım. Ezra, bu kızda bulduğu tuhaf havayla birlikte zorunlu olarak bir çalışma ortamı oluşturuyorlar. 
Aslında Ezra'nın karakterini biraz tuhaf buldum. Yani ilk başta olduğu o görkemli halini istiyor gibiydi. Sonra neden arkadaşlarının onu yanına kabul etmediğine dair yakınmalarına başladı. Ki arkadaşları onu sürekli yanına çağırıyordu. Hani şu popüler olanlar. Tabii sonradan yeni kız işin içine girince Ezra onlardan uzaklaştı. Ama tuhaftı yani. 
Ben en çok müzakere olaylarına bayıldım. Tabii bunu kitabın sonlarına doğru okuyacaksınız o yüzden spoiler vermek yok!
Kitabın kapağının sarı oluşu bence çok büyük bir dejavantaj. Çünkü sarı yani. Sarı. Her neyse, cilti baskı olduğu için oldukça hoşuma gitti. Sarı olması hariç elbette.
Eğer bir lise klişesinin ne kadar farklı olacağını, insanın kişiliğinin ne kadar değişebileceğini okumak isterseniz, bu kitabı okuyun derim.

THE ORIGINALS - Yükseliş - Go || Kitap Tanıtımı

Eser Adı
: THE ORIGINALS - Yükseliş
Yazar
: Julie Plec
Yayınevi
: GO!
Barkod
:  9789759998325
Etiket Fiyatı
: 17.00 TL
Türü
: Roman
Çeviren
: Ebru Sürmeli
Editör
: Nurten Hatırnaz
Kaçıncı Baskı
: 1. Baskı
Kâğıt Bilgisi
: 70 gram kitap kâğıdı
Cilt
: Karton Kapak
Ebat
: 13,5 cm x 21 cm
Sayfa Sayısı
: 305
Baskı Tarihi
: Ekim 2015




AİLE GÜÇTÜR
Köken Vampir ailesi bin sene evvel birbirlerine bir söz verdi. Her zaman ve sonsuza dek bir arada kalacaklardı. Ama verilen sözleri tutmak ölümsüzken bile kolay değildi.

1722 yılında New Orleans’a ayak basan Köken Vampirler Klaus, Elijah ve Rebekah Mikaelson tehlikeli geçmişlerini arkalarında bıraktıklarını zannederler. Ne var ki bölgelerini kimseyle paylaşmak istemeyen cadılar ve kurt adamlar bu kanunsuz şehirde cirit atmaktadır. Üstelik çok yakında gerçekleşmesi planlanan bir evlilikle birlikte aralarındaki ittifak sonsuza dek mühürlenecektir. Ama düşmanları birbirine düştüğünde kendilerini çok daha güvende hisseden Köken Vampirlerin şehri bu iki klana teslim etmeye hiç niyetleri yoktur. Özellikle de müstakbel gelin Vivianne’e gönlünü kaptıran Klaus’un. Elijah ailesi ile birlikte güvende olabilecekleri bir yuva aramakla, Rebekah da Fransız ordusunu kendi saflarına katmakla uğraşırken aşk sarhoşu Klaus hem kendisini hem de ailesini büyük bir tehlikeye atacak olayların içine sürüklenmektedir.

GKK Blog Turu || Bıçak Sırtı - Michelle Hodkin || Kitap Yorumu


Mara Dyer bir zamanlar geçmişinden kaçabileceğini sanıyordu.
Ama kaçamayacaktı.Sorunları kendi kafasında yarattığını düşünüyordu.Ama yanılıyordu.Yaşadığı onca şeyden sonra, sevdiği çocuğun artık sır saklamayacağına inanıyordu.Ama aldanıyordu.Gerçekler ortaya çıkmaya ve seçimler ölümcül sonuçlar doğurmaya başladığında Mara bu karmaşadan aklını yitirmeden çıkmayı başarabilecek mi?



İşte muhteşem bir seriyle daha karşınızdayız. Teknik olarak ikinci kitaba tur yapıyoruz ama bildiğiniz gibi kitapların hepsi benim bebeklerim. Hele hele bu seri!
İlk baştan zaten çarpıcı olacağı belliydi ama ilk kitabının sonunun öyle bitmesini beklemiyordum açıkçası. Ve devam kitapları, hele ki 2. kitaplar hep bir arada kalmışlıkla dolu olur. Hep bir boş geçer sanki... Ama bu dolu doluydu. Okurken sayfaları acaba şimdi ne olacak diye telaşla çevirdiğim oldu. Kitap hemen bitmesin diye yavaş çevirdiğim oldu. Neden? Çünkü 3.sü henüz çıkmadı! Ve o gelene kadar nasıl dayanacağım bilmiyorum.
İyi ki ilk ikisini art arda okumuşum. Yoksa geberirdim -_- Şimdi aynı şeyi üçüncü kitap için yaşıyorum.
İlk kitaptan itibaren çok yorum okumuştum ama bu kitabı okuyanların huyu hiçbir detay vermeyerek okuyucy çatlatmak olduğundan kurgunun ilerleyişiyle ilgili bir şey öğrenememiştim. Zaten o yüzden de okuduğumda şok oldum. Ben daha bir gençlik hikayesi beklerken çarpıcı gerçek şok etkisi yarattı bende.
İkinci kitap içinse beklentim daha düşüktü. Belki de o yüzden daha çok sevdim, bilmiyorum. Çünkü kitap henüz çıktı ve yorumlar pek yok, doğal olarak.
İlk kitapta en sevdiğim şey Mara ve Noah'ın ilişkileriydi çünkü gerçek anlamda birbirlerini tamamlıyorlar. İlk kitapta bunu özellikle başlarda çok hissedemesek de iki de rahatça anlayabiliyoruz.
İkinci kitabın kapağını ilkinden daha çok sevdim. Çünkü ne yalan söyleyeyim, o kapaktaki erkek karakterin ayakları çok itici gözüküyor. Tabii bunlar bu kurgunun yanında gereksiz detaylar...
Kapağın çok iyi anlattığı bir şey varsa o da Mara ve Noah'ın karakter olarak böylesine bir hayatta boğulacak gibi olmaları ve su altında çekilen fotoğraflar bunu çok iyi yansıtıyor.
İkinci kitabın başında Mara nerede olduğunu bilmeden, en son neler olduğunu hatırlamadan uyanıyor. Bir psikiyatri hastanesine yatırılmış ve annesinin önerisiyle göz altında tutulmak zorunda. Burada Mara zekice davranıyor ve aslında inandığı gerçekleri insanlara inanmıyormuş gibi yansıtıyor. Bu da psiko- kelimesiyle başlayan herhangi bir tanıdan kurtulmasını sağlıyor ve eve geri dönebiliyor. Burada en önemli olan kimse inanmasa bile Noah'ın Mara olan güveni... Sanırım böyle bir sevgiliyi herkes isterdi. :D Kimse sana inanmıyor ama o ne söylersen koşulsuz inanıyor.
Mara'nın annesine uyuz oluyorum. Valla ilk kitaptan beri, oğullarına böyle davranmıyor. Gıcık ya! Mara zaten herşeyin farkında. O yüzden bu onu güçlü kılıyor. Yani ne gerçek ne hayal ayırabiliyor bu yüzden de insanlara istedikleri şekilde davranırken aslında kendi kafasında bir sürü plan var.
Kısacası ilk kitabı okuyanlar zaten ikinci kitap için çatlıyorlardır o yüzden onlara diyecek bir şeyim yok. Ama seriye hiç başlmadıysanız koşarak alın bence. Biz de üçüncü kitabı beklemeye koyulalım.