Savaşçı varis-Cinda Williams Chima || Kitap Yorumu


Gerçek dünya ile efsaneyi ayıran gizemli bir perdenin ardında, birbiriyle mücadele eden iki büyük hane... Büyüye ve onun gizli emanetine hükmetme savaşının ortasında kalan genç bir adam...On altı yaşındaki Jack, Ohio’nun ufak bir kasabasında harika bir hayat sürmektedir. Onu lisedeki sınıf arkadaşlarından ayıran ise her gün almak zorunda olduğu ilaç ve göğsündeki büyük yara izidir. Jack bir gün ilacını almayı unuttuğunda aniden kendini hiç olmadığı kadar güçlü ve özgüvenli hisseder. Ancak gücüne hâkim olamayıp futbol seçmelerinde bir oyuncuyu öldürmesine ramak kalınca ürpertici gerçeği öğrenir: O aslında aramızda yaşayan büyülü insanların oluşturduğu gizli bir topluluğun, Weirlind’in üyesidir.Bu topluluğun başında da birbiriyle rekabet halindeki Kızıl Gül ile Beyaz Gül Haneleri yer almaktadır ve güçlerinin kaynağı Oyun’dan gelmektedir. Savaşçıların ölümüne dövüştüğü bu turnuvada kazanan hane Weir’i yönetmektedir.Ve Jack basit bir Weirlind üyesi olmadığını, aynı zamanda son savaşçılardan biri olduğunu, tam da iki hanenin turnuva için oyuncu aradığı bir zamanda öğrenecektir.

Yeni bir GKK turundan hepinize merhaba! Sezonu açtık gibi duruyor ha ne dersiniz? Önce Bioshock şimdi de Savaşçı Varis valla çok güzerl oluyor. Uzun zamandır bir ara vermiştir ve gerçekten tur ruhunu özlemişim. Tur için pasylaşılan yorumlar, alıntılar bir başka oluyor ya. Neden bilmiyorum.
Bu sefer ki konuğumuz Savaşçı Varis. Pegasus Yayınları'ndan henüz çıktı. Orjinaldeyse 2006'da çıkmıştı. Yani çok bekledik arkadaşlar. Bu kitap için çok bekledik.
Savaşçı Varis, The Heir Serisi'nin ilk kitabı ve devamında bizi bekleyen dört kitap daha var. Bilmem anlatabiliyor muyum?
Tür olarak olmasa da ben okurken Percy Jackson okuyormuş gibi hissettim. Tamam onun gibi eğlenceli değil, aksine çok ciddi bir tarzı var bu kitabın. Ama yine de ne bileyim. Baş karakterin yaşadıkları, bilmeyişi, kitapların seri olması, kurgunun ilerleyişi falan... Macera, aksiyon bir saniye dinmiyor zaten. O yüzden gönlünüz rahat olsun, doya doya okuyun.
Ben özellikle kapaktaki kılıca bayıldım. Zaten kitabı okudukça anlamını daha çok kazanan bir kitap ama öncesainde bile parlak yüzeyi, kılıcın etrafındaki duman detayı falan çok hoşuma gitti.
Bir diğer hoşuma giden durum, iki savaşan hane olayı. Yani büyülü dünyayı keşfetmek her kitaba konu olabilen, artık nerdeyse normal sayılacak bir şey. Ancak büyülü dünyada iki farklı hanedan varsa ve bunlar birbiriyle savaş içindeyse neler olur? Zaten işleri meraklandıran da en çok bu kısımlardı bana göre.
Jack, annesiyle birlikte normal bir yaşam süren bir çocuk. Liseye gidiyor ve zamanında bir kalp ameliyatı geçirdiği için sürekli alması gereken bir ilaç var. Annesi buna o kadar dikkat ediyor ki, normalde oldukça dikkatsiz olan annesinin en önem verdiği şey diyebiliriz. Her neyse , bu kadar dikkate rağmen Jack bir gün ilacını almayı unutuyor. Ve ilginç olansa, o gün normal performansının çok çok üzerinde bir güç gösteriyor. İlacı aldığında kendini uyuşmuş hissettiğini ve ialçsız daha dinç olduğunu fark ediyor. Bir sonraki gün teyzesi evlerine geliyor. İlacı almayı unuttuğu günden hemen sonra gelmesi, tabii işkillenmemi sağladı. Teyzesi birlikte bir maceraya gitmeleri gerektiğini söyliyor. Annesi de izin verincve, Jack, arkadaşları ve teyzesiyle bir yolculuğa çıkıyorlar. Zaten başlarına da ne geliyrosa o sırada geliyor.
Ben okurken kendimi hep bir sonraki sayfayı yoklarken buldum. Eğer büyü severseniz, üstüne biraz aksiyoni biraz oyun olsun derseniz hemen alıp okuyun.

Bioshock:Rapture Şehri-John Shirley || Kitap Yorumu

Dünyanın en çok satan bilgisayar oyunlarından Bioshock'ın başlangıç hikâyesi… Su altı şehri Rapture'ın bilinmeyen gerçekleri… Bir ütopyanın adım adım distopyaya dönüşmesi… II. Dünya Savaşı'nın sonuydu. Franklin D. Roosevelt'in Yeni Düzen'i, Amerika siyasetinin gidişatını değiştirmişti. Vergiler hiç olmadığı kadar yüksekti. Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombaları, tüm dünyaya toplu bir ölüm korkusu saldı. Hükümetlerin gizli ajanlıklarının ve birimlerinin yükselişi, dikkatleri üzerine çekiyordu. Amerika'nın özgürlük anlayışı yok oluyordu ve pek az insan özgürlüklerini kazanmak için savaşmaya hazırdı. 
Ancak bu insanlar arasındaki bir hayalperest, zorlu yollardan gelen bir mülteciyken dünyanın en zengin ve en hayranlık uyandırıcı adamlarından birine dönüştü. İşte o adam: Andrew Ryan! Ve kendisi, insanların hep daha iyisini hak ettiğine inanıyor. Bu yüzden dünya üzerinde bir ütopya yaratıp imkânsızı gerçekleştirmeye kararlı. Öyle bir ütopya ki devletten, sansürden, bilim üzerindeki ahlaki sınırlamalardan uzak, emeklerinizin karşılığını aldığınız bir yer. İşte bu fikirle Rapture ortaya çıktı; denizin altındaki o parıltılı şehir… Ancak bu ütopya büyük bir trajediyle yüzleşti. İşte her şey böyle başladı… her şey böyle son buldu.
"Ben Andrew Ryan ve size bir soru sormak için buradayım: Bir insan kendi alınterinde hak sahibi olamaz mı? Hayır, der Washington'daki adam. O ter, fakirlere aittir. Hayır, der Vatikan'daki adam. O ter, Tanrı'ya aittir. Hayır, der Moskova'daki adam. O ter, herkese aittir. Bu cevapları reddettim. Bunlar yerine, başka bir şeyi seçtim. Ben imkânsızı seçtim. Ben… Rapture'ı seçtim. Sanatçıların sansürden korkmayacağı bir şehir. Biliminsanlarının gereksiz bir ahlakla sınırlandırılmadığı bir şehir. Mükemmelin, değersizler tarafından sınırlanmadığı bir şehir... ve alınterinizle, Rapture sizin de şehriniz olabilir."

Aslına bakarsanız, Sinem bu kitaba tur yapalım dediğinde, kitapla ilgili hiçbir şey bilmemekteydim. Hatta oyunla ilgili hiçbir şey bilmemekteydim. Sadece Emre'nin oynadığı bir oyun olarak biliyorum, o kadar. Oyundan bahsettiği bir kaç anı var bende. Ve sonra birlikte oynayacağımıza dair sözler... Daha doğrusu o oynayacak ben izleyeceğim. Ben beceremiyorum da :D
İşte İthaki bu kitabı çıkartınca, hemen okumaya başladık. Tabiisi Emre'de okuyacak ama önce ben okudum. Ehe. Ciddi anlamda oyunla ilgili bir bilginiz olmasa da kurgusuyla saran kitaplardan.
Sinem'in tavsiyesiyle görsellerine biraz göz gezdirdim ve gerçekten kafanızda canlandırmakta zorlandığınız sahneleri, görsellerle anlayabiliyorsunuz. Ve o eksik parçalar o kadar güzel yerine oturuyor ki...
Hikaye ikinci dünya savaşı döneminde bir kurtuluş olarak, bir fikir olarak ortaya çıkan Rapture Şehri'yle başlıyor. Öylesine ağır yaralar alan insanların döneminde, gözlerden uzak bir şehir hayali ilk başta...
Oyunu bilmediğim için, oyunun içinde var olan karakterlerle sıfırdan tanıştım ben aslında. Yani oyuna geçtiğimde "Ehe, ben biliyorum ki!" falan demeyi ümit ediyorum. Aslında planlanan şehir, tam bir ütopya. Tabii sonradan distopyaya eşsiz bir örnek oluyor. İnsanlar yerleşmeye başladıktan sonra toplumun yönlendirmeleri oluyor ister istemez.
Aslında oyun gerçek dünyanın sualtı versiyonu gibi. Yani özel bir şehir kuruyorsun. Ama kuralsız! Kural yok. Ceza almıyorsun falan. İlk başta her şey güzel gözükebilir elbet. Ama öyle olmadığını gözümüze gözümüze sokmuşlar valla. :D
Kitaba ilk başladığımda, tabirleri anlamakta zorluk çektiğimi itiraf etmeliyim. Az çok(Emre'den dolayı) bilgi kırıntılarım olsa da yetmiyor işte. Başlangıç hikayesi. Tamam ama, olaya bodozlama dalmış gibi olduğumdan şaşkındım. İlerledikçe o karmaşıklık daha oturaklı bir hale geldi ve olayların akışına kendimi kaptırdım. Zaten görselleri de inceleyince her şey yerli yerine oturdu.
Eğer bilim kurgu, distopya seviyorsanız seveceğinizden eminim. Eğer oyunu biliyor ve oynadıysanız, çok şey kaçırıyorsunuz demektir. Hemen gidin alın ve okuyun!

Ev Kızı Evren'i Tess Gerritsen Okudu ve Yorumladı!

Ev Kızı Evren önümüzdeki haftadan itibaren raflarda boy gösterecek. Ben oldukça heyecanlıyım ve kitap görücüye CNR İstanbul Kitap Fuarı'nda çıkacak. Tabii ben de orada olacağım. 12-13 Mart 2016'da 1.Salon 1d Yabancı-Müptela Standında beni bulabilirsiniz. Hepinizi bekliyorum. Bol sarılmacalı bir gün olsun lütfen :D

Bundan da önemlisi sizlere Tess Gerritsen'in yorumundan bahsedeceğim. Bildiğim kadarıyla, şimdiye kadar Türk yazarlardan Tess'den yorum almış kimse yok. Bu yüzden bir ilk ve ben Tess'den övgü aldığım için çok mutluyum.

Peki nasıl oldu bu olay?
Öncelikle ben ve bir kaç arkadaşım (sağolsunlar) kitabı çevirmiştik, aylaar aylar önce. Ev Kızı Evren'i yazmaya ilk başladığımdan beri Tess okusuni yorum yapsın istiyordum. O yüzden hazırlıkları önceden yaptık. Sonra bir gün Tess'e bir mail gönderdim. Kitap hakkında konuştum ve kitabın basılacağından bahsettim.
İlginç olansa, gerçek anlamda geri döneceğine dair ümidim yoktu. Sonra bir akşam mailerimi kontrol ederken, beklediğim an geldi! :D Sevinçle karışık gözyaşları içinde maili okudum. Cidden göz yaşlarımı tutamadım çünkü benim idolum benim kitabımı beğenmiş üstüne bir de yorum yazmıştı.

Hal böyleyken, kapakta onun yorumunun olması kaçınılmaz oldu. Ve direk Tess'in yazmamızı istediği kısmı da ön kapağa aktardık.
Kısacası asın bayrakları asın! :D