Çay Saati || 15 Günde 10 Kitap || 1-15 Ocak 2016


Veeee yeni bir 15 Günde 10 Kitap yazısıyla karşınızdaydım. İlk 15'i geride bıraktığımız bu son günde yarından itibaren ikinci dönemece giriyoruz.
Bu yazıyla birlikte hepinizin yeni yılını da kutlamış olayım.
Bundan sonraki yazılarımız 'Ne okudum? Ne okuyacağım?' tarzında olacak çünkü bir önceki 15 günlük diliminde raporunu çıkarmamız gerekiyor.
Geçen seferki etkinliğe katılanlar içinde liste yapma vakti geldi demektir. Dökülün bakalım! Ehe :D

Geçen sefer Ezgi çok akıllıca bir şey yaptı ve Goodreadste kendi 15 günlük kitaplarına liste oluşturdu. Tabii ben de dayanmadım ve yaptım.Tüm listeme buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Bundan sonra sürekli listeyi güncelleyeceğim. Böylece önceden, bu etkinlik sayesinde okuduklarımın tam listesine ulaşabilirsiniz.
Bir önceki etkinlik yazısını okumak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.
Evet önce geçen seferki 15 günden neler okudum bir bakalım.

Okuduklarım:
Kül- Novella Dinamik Yayınları (463 syf.)
Fosforlu Cevriye-İthaki Yayınları (272 syf.)
Yolun Sonundaki Okyanus-İthaki Yayınları (181 syf.)
Bir Başka Mavi-Yabancı Yayınları (381 syf.)
Eşekarısı Fabrikası-Koridor Yayınları (254 syf.)
Başlat-Dex Yayınları (507 syf.)
Yatak-Domingo Yayınları (287 syf.)

Okuduğum toplam sayfa sayısı: 2345
En çok okuduğum yayınevi: İthaki Yayınları

7 Kitap okumuşum. 15 gün için ben kendimden daha azını bekliyordum açıkçası. O yüzden gayet mutluyum. Yukarıdaki kitapların (bazılarının) yorumları da blogumda bulabilirsiniz.
Şimdi gelelim yeni listeye. Geçen sefer okuyamadığım 3 kitabı ekledim öncelikle, elbette. Sonrasıysa yeni kitaplar.

Okuyacaklarım:
1-Örümcek Ağındaki Kız-Pegasus Yayınları (518 syf.)
Geçen listeden kalan.
2-Ay ve Güneş-İthaki Yayınları (544 syf.)
Geçen listeden kalan.
3-Biz-İthaki Yayınları (250 syf.)
Geçen listeden kalan.
4-Şans Bizi Bulunca-Müptela Yayınları (435 syf.)
Ne zamandır merak ediyorum, fuar gelmeden okumam lazım.
5-Sudan Gelen-İthaki Yayınları (321 syf.)
Sevgilimin Babası Bana Bir Otobüs Fırlattı isimli romanım için okumam gereken bir kitap. 
6-Bir Bebek Daha-Müptela Yayınları (488 syf.)
Okur-Yazar blogunun sahibi Elifimlen yaptığımız bir etkinlik kapsamında okuyacağız.
7-Ölümcül Yumurtalar- İş Bankası Yayınları (128 syf.)
Ne zamandır Rus Edebiyatı'ndan bir şeyler okumak istesem de erteliyorum. Fırsat bu fırsat.
8-Kıyamete Bir Milyar Yıl-İthaki Yayınları (150 syf.)
İthaki'nin bilimkurgu klasiklerine başlamak için uzun zamandır bekliyorum. 
9-5.Dalga-Pegasus Yayınları (462 syf.)
Hazır filmi de geliyorken, okumamak olmaz değil mi?
10- Sonsuz Deniz- Pegasus Yayınları (355 syf.)
5. Dalganın ikinci kitabı. Birincisi bittiğinde ikinciye saldırmak isteyeceğimden eminim.

Toplam Sayfa Sayısı: 3651
En Çok Okunacak Yayınevi: İthaki Yayınları

15 Ocak'ta yeni 15 Günde 10 Kitap yazısında görüşmek üzere.  Dilerseniz siz de listenizi yapabilir, etkinliğe dahil olabilirsiniz. Yapmanız gereken önümüzdeki 15 gün için 10 kitap seçmek.

Keyifli okumalar!


Yatak-David Whitehouse || Kitap Yorumu


Bu kitapla ilgili düşüncelerimi şekillendirmekte zorlanıyorum. Hani nasıldı diye sorduğunuzda direk cevap veremeyeceğim bir kitap. Sadece farklıydı derim. İyi veya kötü değil farklı.
Okumamın üzerinden kaç gün geçti ama hala aklıma Mal isimli karakter gelip duruyor. Acaba gerçekten bana hissettirdiği gibi bu kadar ileri görüşlü olduğu için mi yataktan kalkmamaya karar verdi? Zannetmiyorum ama yine de böyle düşünmek hoşuma gidiyor.
Kitap fuar listemde ekliydi ve fuar zamanı Min Li Li ile tanışınca, dedik ki , beraber okuyalım. O da merak ediyordu ve nitekim aldık, birlikte okuduk. Tabii okuma hızıyla beni kıskandıran Kübra, kitabı çarçabuk bitiriverdi. Oysa ki ben daha başlayamamıştım. Kitap hakkındaki yorumunu isteyince de , 'Anlamadım.' dedi. Kitabın o kadar da anlaşılmaz olmasını beklemiyordum ve bu beni iyice meraklandırdı. Ben de bu konuşmanın üzerine daha bir iştahla başladım. Bitirdiğimdeyse, büyük bir anlamsızlık boşluğu vardı. O son cümle olmasa, belki de hiç anlam veremeyeceğim bir kitaptı. Ama işte son cümle, hala aklımda dolanıp duruyor.
Bu tip 'farklı' kategorisine koyduğumuz hikayeleri sevmemin nedeni, dünyada gerçekten karşılaşamayacağım bir karakter olması. İşte 'Mal' öyle bir karakter 600 küsur kiloda bir insanla karşılaşacağımı sanmıyorum ve bu roman benim için güzel bir deneyim oldu.
Arka kapak yazısında yazanları okuduğumda şöyle düşündüm. "20 yıl yatmış. Oh ne rahat ya! Keşke ben de yatsam!"
O an aklıma bu insanın 'kilo alabileceği' veya sağlık sorunları olabileceği hiç gelmemişti. Kitabı açıp ilk karşılaştığım, terli, yarım tondan fazla, her hareketinde bir sağlık sorunu  ortaya çıkan karakterle birlikte bu hayalimden vazgeçtim elbette. Ve o an dank etti. "Haaa, demek ki 20 yıl yatarsam böyle olacağım."
Mal, dünya görüşü her zaman diğerlerinden farklı olan biri, küçüklüğünden beri. Bu tavrı ile de daha çocukluk zamanlarından beri kızların ilgisini çekiyor. Biz de bütün bu olayları küçük erkek kardeşin ağzından dinliyorum. Öncelikle çeviri de büyük sıkıntılar olduğunu belirteyim. Bir yer de 'kız kardeş' ifadesi geçerken başka bir yerde 'erkek kardeş' olduğunu öğrendim. Kısa bir anlığına Mal'in kardeşinin Mal'in sevgilisine duyduğu ilgiden dolayı lezbiyen olduğunu düşündüm. Ama meğersem bir erkek kardeşten bahsediyormuşuz.
Yazar, her ne hikmetse bu aralar sıkça denk geliyorum, erkek kardeş için bir isim uygun görmemiş. Zira roman boyunca adını bilmediğimiz bir karakter tarafından dinledik öyküyü. Kitabın sonunda küçük erkek kardeşin aslında Mal olduğunu öğreneceğiz falan diye çok korktum hatta. Hani Mal yatmayı seçmişti ama yatmasaydım acaba nasıl olurdu kısmını küçük kardeş ifadesiyle anlatmıştı. Hal böyle olunca insan bir anlığına bu ihtimali de düşünüyor. Neyse ki öyle olmadı ve gerçekten bir erkek kardeş var.

Mal Ede olağanüstü bir çocuk. Yerinde duramayan, kuralları umursamayan, merakı asla tükenmek bilmeyen özel bir ruh o. Hayatı yudumlamak değil, kana kana içmek istiyor. Büyüdüğünde inanılmaz biri olacağı her halinden belli. Oluyor da aslında; sadece herkesin tahmin ettiği şekilde değil: Mal yirmi beşinci yaş gününde yatağa giriyor ve bir daha hiç çıkmıyor. Takip eden yirmi yıllık destansı hareketsizlik Mal'i dünyanın en şişman insanına dönüştürürken, bu metamorfoza günbegün tanık olan annesi, babası, küçük erkek kardeşi ve kız arkadaşı bambaşka insanlara dönüşüyorlar. Anlatıcılığını Mal'in kardeşinin üstlendiği Yatak, sıra dışı bir adamın daha da sıra dışı dönüşüm hikayesi üstünden, sevmenin, kaybetmenin ve ailenin insan hayatındaki etkilerini sorguluyor.Barındırdığı kara mizah ve sersemleten öyküsüyle Yatak, İngiltere'nin son yıllarda çıkardığı en etkileyici kalemlerden David Whitehouse'un ilk romanı.

Mal, bir sevgilisi, düzenli bir işi ve düzenli bir hayatı olmasına rağmen, 25 yaşının doğum gününden itibaren yataktan kalmayı reddiyor. Annesine, en uyuz olduğum kısım, kalkmamasına itiraz etmiyor ve Mal'e seve seve bakıyor. Yani bir nevi teşvik ediyor. Bizim meşhur erkek kardeşe de gün doğmuş oluyor. Çünkü küçüklüğünden beri Lou'yu seviyor aslında.
Konu bir geçmişten bir gelecekten anlatılıyor ve özellikle anneye gıcık olduğumu belirtmeliyim. Yani kim çocuğunun kötülüğünü ister ki? Ama işte onun yüzünden 45 yaşında 600 küsur bir çocuğu oluyor.
Her ne kadar tüm kitap boyunca Mal'a uyuz olsam da son cümlesiyle beni derinden etkiledi. Yani tüm bunları yapmasının sebebinin aslında bambaşka bir sebebinin olması çok çok çok ilginçti. Diyorum ya kaç gün geçti ve ben hala bunu düşünüyorum.
"Nasıl yani?" diyorum. "Gerçekten bu yüzden mi yataktan kalkmayı reddetti?"
Size bu kitabı mutlaka okuyun diyemem çünkü herkesin okumayı seveceği türden bir kitap değil. İyi değil. Kötü değil. Farklı. Farklı işte. Hayatınız boyunca denk gelemeyeceğiniz bir karakter olduğunun garantisini verebilirim ama.
Herkes uyumak, biraz daha dinlenmek ister, değil mi? Bu kitabı okuduktan sonra tembelliğinizden vazgeçeceğinize eminim. İşler hiçbir zaman sandığımız gibi değildir. Sanırım bu cümle, bu kitabın özeti.
Eğer okumaya karar verirseniz ya da çoktan okuduysanız sizlerinde yorumunu bekliyorum. Bu kitap hakkında siz neler düşünüyorsunuz?



Kış Okuma Şenliği Listem


Pinuccia'nın Kitapları Kış Okuma Şenliği 2015-2016 için listemi hazırladım. Biliyorum her seferinde liste hazırlayıp, beceremiyorum. Yine de elimde değil işte. Liste hazırlamaya dayanamıyorum.
Bu sefer farklı bir taktik geliştirip, 15 Günde 10 Kitap etkinliğim ile birleştirdim. Belki böylelikle gerçekten okuyabilirim. 
Pınar Abla, farklı bir şey yapıp listeyi direk yayınlamamış bir video hazırlamış. Videoya buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Ben de aşırı üşengeç  biri olarak tek tek listeyi yazmayacağım. Sadece sırasıyla hangi kitapları seçtiğimi yazacağım. Detaylarını videodan öğrenebilirsiniz. Pınar Abla çok güzel anlatmış valla.
İşte bu Kış Etkinliği için listem. Gerçi katıldım diye belirtmeyeceğim. Önce yapıp yapamadığıma bakmam lazım. Her neyse.

1-Bir Başka Mavi-Yabancı Yayınları
2-Julia'nın Şarkısı-Yabancı Yayınları
3-2006'da ödül almış bir kitap?
4-Rüzgarın Adı-İthaki Yayınları
5-Kuşlar Öterken-Yabancı Yayınları
6-Fahrenheit 451-İthaki Yayınları
7-Örümcek Ağındaki Kız- Pegasus Yayınları
8-Mülksüzler-Metis Kitap
9-Adalet-İthaki Yayınları
10-Bir Bebek Daha-Müptela Yayınları
11-Dune-İthaki Yayınları
12-250 yıl önce çıkmış bir kitap?
13-Fosforlu Cevriye-İthaki Yayınları
14-Türk Kadın Yazardan Öykü kitabı?
15-Efsunlu Adamlar-Müptela Yayınları
16-Elenor&Park-Pegasus Yayınları
17-Romantik Savaş-Postiga Yayınları
18-Senli-Müptela Yayınları
Kıyamete Bir Milyar Yıl-İthaki Yayınları
Ölümcül Yumurtalar- İş Bankası Yayınları
Dörtlerin İmzası-İthaki Yayınları
19- Doctor Who 11 Doctor 11 Öykü-İthaki Yayınları
Doctor Who Trenzalore Öyküleri-İthaki Yayınları
Doctor Who Silüet-İthaki Yayınları
20-Sudan Gelen- Emrah Güler
Şans Bizi Bulunca-Merve Yıldız
Eşekarısı Fabrikası-Iain Banks
Dokuz Gün-Gilly Macmillan
21-Biz-İthaki Yayınları
Her Gün- Pegasus Yayınları
Ay Ve Güneş- İthaki Yayınları
Başlat Ready Player One-DEX
Başka Topraklarda Rüzgar Sert Eser-Martı Yayınları
22- Kızıl Yükseliş-Pegasus Yayınları
Altın Oğul-Pegasus Yayınları
5.Dalga-Pegasus Yayınları
Sonsuz Deniz-Pegasus Yayınları

Kalın olan seçenekler için henüz uygun kitap bulamadım. Tavsiyeleriniz olursa, yazmaktan çekinmeyin.

Yolun Sonundaki Okyanus-Neil Geiman || Kitap Yorumu

Neil Geiman gibi bir yazarın, ne eleştirmek ne de yorumlamak bana düşmez. Ama anlatma konusunda başarılı olabileceğime inandığımdan yazıyorum bu satırları. Aslına bakarsanız bu sabaha kadar, Yolun Sonundaki Okyanus'un yorumunu yazmamayı düşünüyordum. Sonra dedim ki; bu bir yorum olmayacak. Bir tanıtım olacak.
Çünkü Neil Geiman gibi bir yazarı eleştirmeden önce anlamak gerektiğine inanıyorum. Ben eleştirecek yetkinliği de sahip değilim zira. O yüzden bunu bir tanıtma ve tanışma kitabı olarak düşünün.
Eğer hala Neil Geiman'la, yazdıklarıyla tanışmadıysanız -bu pek mümkün mü bilmiyorum, sanki okumayan bir tek ben kalmışım gibi hissediyorum çünkü- işte bu bir fırsat. Ben anlatayım. Siz okuyun. Sonra gidip kitaplarını sıra sıra almaya başlayın.
Öncelikle Neil Geiman'a Amerikan Tanrıları ile başlamadığıma çok mutlu oldum. Kalın olmasından ziyade, yazarın tarzını biraz öğrenmek gerekiyor, anlamak için. Yolun Sonundaki Okyanus, başlangıç için doğru bir kitap mı bilmiyorum ama bana doğru bir kitap gibi geldi çünkü şimdi gidip diğer kitaplarını da okuyacağım.  O yüzden belik sizde bir başlangıç kitabı arıyorsanız, bunu tercih edebilirsiniz.
Bir kelebeğin kanatları kadar narin ve hüzünlü.Karanlıktaki bir bıçak kadar tehditkâr ve korku verici.
Neil Gaiman, sarsıcı eseri Yolun Sonundaki Okyanus'ta, insanı insan yapan tüm duyguları ortaya çıkarmakla kalmayıp, okurlarını onları çevreleyen karanlıklardan korunmaları için geçmişin sığınağına davet ediyor.
Hikâye, kahramanımızın çocukluğuna dönmesi ve evinin yanındaki gölün aslında bir okyanus olduğunu iddia eden Lettie Hempstock'a dair anılarının canlanmasıyla başlıyor. Bu andan sonra; küçük bir çocuğun fazlasıyla ürkütücü, garip ve tehlikelerle dolu geçmişine doğru bir kapı açılıyor.
Artık, yolun sonunda neyle karşılaşacağını kahramanımız da bilmiyor… 
Roman, aslında net olarak bitmiyor. Cevaplanması gereken çok soru bırakıyor ama sanki bu kitabın amacı biraz da bu. Bazı olayların okura bırakılması istenilmiş.
Kitabın başında eskiden yaşadığı bölgeye birinin ölümünden dolayı tekrar gelen, bu sırada mahalleyi gezmeye başlayan ve gezdikçe geçmişi hatırlayan en sonunda da kendini Lettie Hempstockların evinin önünde bulan bir adamı anlatır. Adamın unuttuğu her şey eve girdikçe hatırlıyor. Hatırladıkça da anlatıyor.
Eskiden kitap okumayı çok seven, ürkek, gece yatarken kapıyı hafif aralık bırakan bir çocuğun, Lettie Hempstock ve onun ailesiyle tanışmasıyla başlıyor hatırlaması. İşin tuhafıysa kitap bitene kadar, çocuğun isminin kitapta yazmadığını anlamadım. Fark etmedim yani. Çok da gerekli değilmiş gibi. Sanki o çocuk, her yetişkinin içindeki çocukmuş hissi uyandırıyordu. Hani aslında göstermezsiniz ama oralarda bir yerdedir işte.
Kitapta 'içindeki çocuk' ifadesiyle ilgili bir çok alt metin gizli. Söylenilen her söz sanki "Ben büyüdüm artık." diyenlere inatla yazılmış.
Lettie ve onun tuhaf ailesi yolun sonunda yaşamaktadır. Evlerinin hemen arkasındaysa, bir göl bulunur. Aslında bir göl gibi gözükse de Lettie buraya okyanus der. Lettie'nin ailesi fazla kalabalık değildir. Üç kişiler; Lettie, Lettie'nin annesi Ginnie ve anneanne Mrs. Hempstock.
Bizim oğlan bu aileyle tanıştıktan sonra olaylar başlar.
Lettie, koruma içgüdüsünden dolayı, yanlış bir tavır sergiler ve bir 'asalak' oğlana yerleşir. Asalak tabiri Lettie'nin anneannesinin kullandığı bir tabir ama bana sorarsanız gayette bir canavar. Ürkütücü bir fantastik yaratık.  Bu yaratık yüzünden, bir ton rahatsız edici olaylar yaşanır. Bunların üzerine Lettie ve bizim oğlanın bu yaratıktan kurtulmaya çalışma olayları başlar.
Sonu fazla hızlı, bol aksiyonlu olsa da, arada göze çarpan mesajlara dikkat etmek lazım.  Ortada fantastik bir dünya var ama dokundurmalar, verilen mesajlar bize hitap ediyor.
Küçük çocukların ağzından yazılmış büyüklere hitap eden bir hikaye bu. dolu dolu mesajlarıyla, çok şey öğretecek bir roman. Daha fazla olabilir miydi? Evet. Ama bence bu kadar dolu bir evren de böyle kısa bir metin yazabilmek, ayrı bir başarıdır.

15 Günde 10 Kitap isimli etkinlik için okuduğum kitaplardan biriydi. Hepsine yorum yazmayı planlamıyorum. Zaman bulabileceğimden emin değilim. Ama etkinlik listeme ve detaylarına BURADAN ulaşabilirsiniz.

GKK Blog Turu || Kül-Shani Petroff&Darci Manley || Kitap Yorumu


Bu kitap, yeni dönem distopyaları arasına cuk diye oturuyor arkadaş. Aslında bu tür yeni distopyalara hepimiz alıştık artık. Son üç yıldır, hatta belki bir kaç yıl daha öncedir, genel olarak bu tarz tercih ediliyor. Açıkçası ben seviyorum. Sınıflara ayrılmış bozuk bir sistem, en alt tabakadaki baş karakter, akıl almayacak bir olayla tetiklenen başkaldırış öyküsü...
Evet, hepsinin bu kurgusal yönde ilerlediğini görebilirsiniz. Kül'de bunlardan biri. Ve az önce dediğim gibi. Ben seviyorum. O yüzden bir kaç saat içerisinde, hemencik bitmesi normal.
Buradaki farklılık renkler. Açlık Oyunları'nda Mıntıkalar, Uyumsuz'da meslekler, Kızıl Kraliçe'de kan rengi, Efsane'de zeka ve daha nice aklıma gelmeyen çeşitte sınıflandırma çeşidi var. İşte Kül'de de insanları sınıflandırmak için renkler kullanılmış.
Yukarıdan aşağıya doğru; mor, kırmızı, yeşil, sarı, kahverengi, barut rengi ve kül rengi. Kül rengi ve renksizler tabiri aynı kişiler için kullanılabiliyor.

Kader önceden belirlendi. Yönetim tarafından sıkıca kontrol ediliyor. Değiştirilemez.
Madden Sumner bir Mor olarak doğdu. Sistemin en yüksek halkası. Kaderi Yediler Bakanı olmak. Dax halkanın alt tabanı olan Kül, bir Renksiz. Kaderinde gerçekleştirmesi gereken hiçbir şey yok. Buna rağmen hayatından vazgeçmiş değil. Statüsünün onu tanımlamasına izin vermeyecek. Dax ve Madden'ın yolları, özgürlüklerini kazanmak için verecekleri mücadelede hiç beklemedikleri bir şekilde birleşecek. Peki, kaderleri için savaşmaya gerçekten hazırlar mı?

Burada en çok hoşuma giden olay kader meselesiydi. Şöyle ki kitabın anlatıldığı dönemden yıllaar yıllar önce bir profesör, bebeklerden ilk doğdukları anda kan örneği alınarak kaderlerinin belirlenebildiğini keşfediyor. Daha sonra bu yöntemler insanlar sınıflandırılıyorlar.  Yani siz doğduğunuz anda ne olacağınız belli. Eğer şanslıysanız, kaderinizi gerçekleştirmeniz gereken tam tarih ve saati de bulabiliyorlar ama bu her zaman olmuyor.


Bu distopyada kadere uymak, daha doğrusu bebekliğinizde yazılmış kaderinize uymak hayati önem taşıyor. Gerçek anlamda hayati. Çünkü uymaz ve karşı gelirseniz, öldürülüyorsunuz. Bu kader, ufacık bir iş olsa bile. Mesela sizden alınan örnekte, şu şu tarih ve saatte kapıyı kapatmanız gerektiği çıktı. Siz o saat ve tarihte o kapıyı (hangi kapı olduğu o an belli olur.) kapatmazsanız, kaderinize karşı gelmiş sayılırsınız. Bu durumda başka olayları tetikleyebilirsiniz. Tetiklemeseniz bile öldürüleceğiniz kesin. Yani kaderlen oynamaya kalkmayın diyor yazar burada. Ehe.
Bir diğer hoşuma giden kısım, iki güçlü kadın karakter ağzından anlatışıydı. Biz tek bakış açısına veya bir kız bir erkeğe o kadar alışkınız ki ilk başta bunu yabancıladım. Sonra dedim ki: Çok iyi olmuş, çok güzel fikir. Afferim.
Bu iki karakterden birisi Madden Sumner. Bir Mor. Ve kaderinde Yediler Bakanı olmak var.
Diğer Dax. Bir renksiz. Kaderi yok.
İlk baştan beri aklımı çelen bir olay vardı. Eğer kaderi yoksa, kendi kaderini kendi yazabilir. İşte bu noktada sistemin açığı patlak veriyor. Aslında en alt kademe olarak gördüğünüz, ezdiğiniz, yok saydığınız kişiler nasıl da hayatta önemli roller alıyor onu görüyoruz. Hoş kitabın ortaların bu kader belirlemesiyle ilgili çok bomba bir şey öğreniyoruz ama bunu burada söylemeyeceğim elbette.
Ha bir de bu sistemde aile fertleri birbirinden bağımsız. Yani, anne ve babanız hangi renk ve statüde olursa olsun, sizin kaderiniz ayrı. Mesela Dax'in iki ağabeyi Mor ve kaderleri belli. Ancak Dax bir renksiz. Bu durumun kötü veya iyi de diyebiliriz. Çocuğun rengine göre aile bir yerleşke değişimi yaşıyor.
Mesela anne ve baba kırmızı. Ama çocuk mor. Hooop mor bölgesine geçiyorsunuz. Yani doğurduğunuz çocuk size fayda sağlıyor. Ama tam tersi de olabilir. Eğer çocuğunuz kırmızıdan alt bir renkse, alt tabakalarda yaşamak zorundasınız.
Devlet bununla ilgili şöyle bir yasa çıkartmış. Kül ve renksiz doğan çocuklara bakma zorunluluğu yok ailenin. Yani isterse devlete verebilir. O zaman statüsü aynı kalır. Ama ben bu çocuğa bakacağım derse o zaman hem statüsü düşüyor hem de vergi ödemek zorunda kalıyor. Yani işler baya karışık.
Sistem çok başarılı oturtulmuş. Yazar açısından bir açık yoktu. Renk körü tabirini çok güzel betimlemişler ona da ayrıca bayıldım. Kader, çok derin bir konu. O yüzden bir kurgu romana enjekte edilmesinin zor olacağını düşünmüştüm. Çünkü, hani bilirsiniz işte. Kelebek etkisi.
Ama bu konuya da açıklık getirilmiş. Demişlerki her bir rengin kader üzerinde önemli bir rolü vardır. Tabii genel olarak insanların inandığı bir şey değil bu. Sadece Mor tabakanın yönetimi ve düzeni ellerinde tutmak için kaderi uygulama zorunluluğunu gösteriyor.
Ve aslında bütün kitaptan çıkarttığımız genel bir ders olarak, kaderi sınırlandıramayız. Belirleyemeyiz. Kader kendi çizgisini çeker ve bütün olaylar kendini ona göre belirler. Bu yüzden, kimin ne olacağına daha doğduğu an karar verilmesi insanın özgürlüğünü kısıtlar.
Yani şöyle düşünün. Siz bir çocuğa doğduğundan beri, "Sen bu tarlaya bakmaktan sorumlusun. Senin kaderin bu." derseniz. Küçüklüğünden beri öğrendiği ve bildiği tek şey o olduğundan, o çocuk onu kabullenecektir. Siz de sanacaksınız ki kader doğru işliyor. Aslında bu konuda o çocuğu kısıtlamasaydınız, belki de bambaşka bir şekilde yetişecek, farklı şeyler keşfederek büyüyecek ve ufku açık bir yetişkin olacaktı.

Kafaları fazla karıştırmadım diye umuyorum ama bunun birebir bir kitap yorumu olmasındansa, açıklayıcı bir yazı gibi, olmasını istedim. Çünkü kitabı okursanız, olaylar sizi zaten içine çekecek ve hemen hemen bir oturuşta bitireceksiniz. Bu yüzden kader ve renk belirlenmesini anlatmak bana daha doğru gibi geldi. Kısacası ben olayların çıkış noktasını ve temelini anlattım, sizde devamını kitaptan okuyabilirsiniz.
Bana kalırsa, Uyumsuz'dan, Efsane'den çok daha başarılıydı. Umarım devamı en kısa sürede çıkar.

Puanım:

Çay Saati || 15 Günde 10 Kitap || 15-31 Aralık 2015




Yaklaşık bir aydır blog yazısı yazma üşengeçliğime bu yazı ile son veriyorum. Bu listeyi aslında kendim için hazırlıyorum ama okuma listesi yapmak isteyenlere de bir fikir olur diye düşündüğümden yazmaya karar verdim.
Şimdi şöyle yapacağım. Her 15 günde bir liste oluşturacağım.  Bu liste 10 kitaptan oluşacak. O on beş gün içinde on kitabı bitirip her seferinde yeni listeyi buraya aktaracağım.
Tabii her zaman on kitap okuyabilir miyim bilmiyorum. O yüzden eğer arta kalan olursa bir sonraki listeye ekleyeceğim.
Her güncellemede kitaplardan kısacık da olsa bahsederek, sizleri de bilgilendirmiş olacağım.
Önceliğim; en çok okumak istediğim kitaplar.
Bu listeyi de ona göre yapacağım elbette. Evet, başlıyorum.

1-Kül- Novella Dinamik Yayınları (463 syf.)
Bu kitap tur kitabımız olduğu için ilk okunacak olan bu.

2-Yatak-Domingo Yayınları (287 syf.)
Fuardan aldığım günden beri merak ediyorum. Min Li Li ile beraber okumaya karar verdik.

3-Fosforlu Cevriye-İthaki Yayınları (272 syf.)
Bunu da fuardan aldım. Okumaya başladım ama araya başka kitaplar girdi. O yüzden baştan başlayacağım.

4-Örümcek Ağındaki Kız-Pegasus Yayınları (518 syf.)
Serinin tüm kitaplarına hayran biri olarak, ilk okuyacaklarım arasına bunu koymam normal.

5-Ay ve Güneş-İthaki Yayınları (544 syf.)
Kraliyet ailesi varsa, ben de varım.

6-Yolun Sonundaki Okyanus-İthaki Yayınları (181 syf.)
Neil Geiman'a başlamak için güzel bir fırsat.

7-Biz-İthaki Yayınları (250 syf.)
Ben diye bir şey yok. Biz var. İşte aradığım distopya.

8-Bir Başka Mavi-Yabancı Yayınları (381 syf.)
Amy Harmon'un Tersyüz'ünü okuyanlar bunu mutlaka okumak ister.

9-Eşekarısı Fabrikası-Koridor Yayınları (254 syf.)
Tarzının sert ve hazmedilmesi zor olduğunu duydum. Okumaktan korkuyorum.

10-Başlat-Dex Yayınları (507 syf.)
Kitap çıkalı yıllar olmuş olabilir ama benim okuma hevesim çok.


Toplam sayfa sayısı: 3657 syf.
En çok okunan yayınevi: İthaki Yayınları


31 Aralık'da listeyi güncellemek üzere buralarda olacağım. Siz de kendiniz için böyle bir liste yapabilirsiniz. Yoruma listenizi yazabilir veya blog yazınızın linkini aşağıya ekleyebilirsiniz.


GKK Blog Turu || Mucize-R.J.Palacio || Kitap Yorumu

Merhaba, adım August. Size nasıl göründüğümü anlatmayacağım.Aklınıza ne geliyorsa muhtemelen ondan daha kötü görünüyorumdur.August (Auggie) Pullman yüzünde fiziksel bir bozuklukla doğ¬duğu için, normal bir okula gide¬miyordu… şimdiye kadar. Yakında Beecher Ortaokulu’nda beşinci sınıfa başlayacak ve ömrünüzde bir kere bile “yeni çocuk” olduysanız, bunun ne kadar zorlu olduğunu tahmin edebilirsiniz. Dondurma yemek ve Xbox’ında oyun oynamak gibi sıra¬dan şeyleri seven Auggie aslında sadece sıradışı yüzü olan, sıradan bir çocuk. Peki, yeni sınıf arka¬daşlarını, görünüşünün ardında kendisinin de onlar gibi olduğuna ikna edebilecek mi?

Ah, nasıl başlasam? Bir kaç dakikadır imleç yanıp sönüyor ama ben lafa nasıl gireceğimi bilmiyorum. Bir kaç gündür art arda sorunlu çocuklukla ilgili kitaplar okuyorum ve bunun başlangıç noktası Mucize'ydi.
Fuar dönüşü, o kadar kitabın arasından ilk kucakladığım, hevesle okuduğum bir kitap oldu Mucize. Neden, nasıl bilmiyorum ama saatler içinde ellerimin arasından kayıp bitti. Tek oturuşta bitiriverdim.
Üstüne o kadar kitap okumama rağmen, hala etkisi altındayım kitabın. Hatta hala, Auggie'nin gülüşü çınlıyor kulağımda. Sanki konuşurlarken, gülerlerken yanlarındaydım. Auggie üzüldüğünde, ağlamamak için kendimi zor tuttum. Güldüğündeyse, sanki sesini duyacaktım. O kadar gerçekçiydi. Bunu hissedebiliyordum.
Farklı türlere yelken açmak için bu tur kitabı güzel bir başlangıç oldu benim için aslında. Klişelerden uzak, biraz çocuk gibi hissetmek, biraz farklılık ne demek anlayabilmek için okunmalı bu kitap. Mucize'den öğrenecek çok şey var aslında. Sıradışı olmanın nasıl bir şey olduğunu anlatıyor.
August, aslına bakarsanız, yüzündeki kusur haricinde normal birisidir. Ne zekası, ne düşüncelerinde diğer çocuklardan farklı bir şey yoktur. Ama işte yüzü...

Aldığı Ödüller

# 1 New York Times çoksatanı
USA Today Çoksatan İlk Yüz Listesi
Indie çoksatanı
Publishers Weekly çoksatanı
TIME, Tüm Zamanların En İyi 100 Gençlik Kitabı
Parents, Yılın En İyi 10 Kitabı
Shelf Awareness, En İyi 10 Kitap
New York Times Book Review, Dikkate Değer Kitap
Entertainment Weekly, 10 Harika Çocuk Kitabı Seçkisi
Publishers Weekly, Yılın En İyi Kitabı
School Library Journal, Yılın En İyi Kitabı
Kirkus Reviews, Yılın En İyi Kitabı
Booklist, Editörün Seçimi
School Library Journal, 2012’nin En İyi Çocuk Kitapları Listesi
Publishers Weekly, 2012’nin En İyi Çocuk Kitapları Listesi
Kirkus Reviews, 2012’nin En İyi Çocuk Kitapları Listesi
Booklist, 2012’nin En İyi Çocuk Kitapları Listesi
New York Halk Kütüphanesi, Okuyup Paylaşma Seçkisi
E.B. White Read Aloud Ödülü
Christopher Ödülü


Kitabı okurken çok etkilendiğim bir nokta vardı. İnsanların August'u gördüklerinde, görmezden gelmeleri, bakamamaları... Ve o küçük yaştaki çocuğun bunu anlayıp, hissettikleri... Beni öyle derinden etkiledi ki. İşin kötü yanıysa, ben de onlardan biriyim. Böyle bir çocuk görsem ben de öyle davranırım. Ama tabii şimdiye kadar! Artık nasıl davranmam gerektiğini biliyorum. August'un düşüncelerini okuyunca, aslını öğrendim.
Ne yazık ki, insanları dış görünüşüne bakarak yargılama gibi bir huyumuz var. Senin, benim, hepimizin. İşte bu kitap ön yargılarımızı yıktıracak bir kitap. Dış görünüşün aslında bir hiç olduğunu kafanıza vura vura öğretecek bir kitap.
August, bu yüzündeki özür yüzünden yıllarca evde eğitim almış. Ve ailesi artık okula gitmesi gerektiğine karar verdiğinde olaylar başlıyor. Ablası aynı sene liseye, August'da orta okula başlıyor. Ama ne başlama.
Doğduğundan beri defalarca ameliyat geçirdiği ve özenle bakıldığından, ilk başlarda çelimsiz bir Auggie ile tanışıyoruz. Çünkü dışarıya pek çıkmamış, narin. Ve ailesine nazı da geçiyor. Okula başladığındaysa, yavaş yavaş karşılaştığı zorluklarla başa çıkmaya çalışıyor. Kimi zaman pes ediyor, kimi zaman mücadele ediyor. Zaten okula 'yeni gelen' çocuk olmak yeterince zorken, bir de üstüne yüzündeki kusurla August okulun en çok dışlanan ve dalga geçilen insanı oluyor.
Daha ilk öğle yemeğinde ona destek olması gereken hiç kimse yanında kalmıyor ve tek başına yemek yemek zorunda kalıyor. O böylesine çaresiz bir durumdayken masaya Summer isimli kız oturuyor. Aralarında başlayan arkadaşlık, gerçek bir dostluğa dönüşüyor. Konuşmaları, gülüşmeleri, birbirlerini "Yıkılıyoruz." demeleri... Çok tatlılardı.Kitap August'un okuldaki ilk bir yılını kapsıyor ve bence çok başarılı. Hele o sonu. Nasıl duygusaldı ya.

Hoşuma giden bir başka kısımsa farklı farklı karakterlerin ağzından yazılan sahnelerdi. Mesela August'un ağzından anlatılan sahnelerde, gerçekten de 10 yaşındaki bir çocuk karşınızdaymışçasına okuyorsunuz. Hikaye ablasına geçtiğinde lisede okuyan bir gencin ağzından olduğunu rahatlıkla anlayabiliyor hatta hissedebiliyorsunuz.
August, gerçek bir mucize. Yaşayan bir farklılık. Farklı olanın dışlanmasına çok alışığız ama siz hiç birini bu kadar mücadeleci görmemişsinizdir. İnsanlar onun yüzüne bakmaya bile çekinirken, o resmen ışık saçıyor. İnsanı enerjisiyle dolduruyor.
İyi ki okumuşum, iyi ki kitaplığımda bu kitap.

“Cesaret ve gerçeklerle dolu Mucize, etrafımızı saran güzellikleri fark etmeyi anlatıyor. Auggie Pullman’a âşık olmamak imkânsız.”
Rebecca Stead, Newbery ödüllü yazar
“İlk kitaplar nadiren bu kadar etkileyicidir; okurların gözünü ve yüreğini açma gücüne sahip, nadide bir hikâye.”
Publishers Weekly
“Mucize, kocaman yürekli bir kitap… hepimizin nasıl kırılgan, kusurlu ve mükemmel güzellikte varlıklar olduğumuzu gösteriyor.”
Julia Alvarez
“Unutulmaz bir nezaket, cesaret ve mucizenin hikâyesi.”
Kirkus Reviews
“Mucize, sevgi, hüzün ve insan yaşamının değeri hakkında çok güzel bir hikâye. Oku¬duktan sonra daha iyi bir insan olmayı istememek mümkün değil.”
Patricia Reilly Giff, Newbery ödüllü yazar

GKK. Blog Turu || Her Şeyin Başlangıcı- Robyn Schneider || Kitap Yorumu


İzlediğimiz dizilerden, filmlerden çok iyi bir şekilde biliyoruz ki, Amerika'daki liselerde çok ciddi bir sınıf ayrımı var. Lise yılları kimileri için çok zor geçebiliyor. Aşağılanmak, yanlış anlaşılmak, sınıfın alay konusu olmak bu tarz liselerde çok kolay. Çok şükür, Türkiye'de bu kadar ciddi ayrımlar yok. En azından bir balo kraliçesi muhabbeti yok ya da spor yapıyor olmanın getirdiği bir üstünlük yok. 
Artık bir Amerika klişesi olan bir gerçek vardır. Her yıl okulun kral ve kraliçesi okulun en havalı, en gözde öğrencileridir. Bunlar okulun Amerikan futbolu takımının kaptanı ve amigo kızların başkanıdır. Ve tabii ki bu iki karakter sevgilidir. Hiç şaşmaz!
Her şeyin başlangıcı da az önce anlattığım karakterleri birebir görme imkanına sahipsiniz. Sadece erkek karakter Amerikan futbolu değil tenis takımının kaptanı. Geri kalan her şey aynı, tabii ki.
Böyle bir klişeyle olaylara başladığımda konunun oldukça yavan olduğunu düşündüm. Çünkü içi geçmiş, bayık bir sıradan Amerikan klişesi ne kadar farklı anlatılabilirdi ki?
Olay da bu zaten. Farklı anlatılmamış. Aynı klişe gözlerimize sokularak anlatılmış ama kitabı farklı kılan, 'Peki ya sonra?' kısmı.
Tamam, şimdi anlatıyorum. Ezra az önce bahsettiğim erkek karakter. Okulun en tepesinde, herkesin çıkmak istediği çocuk, eğer bir kaç gün daha sabretseydi Balo kralı olacaktı. Peki ne oldu? Kız arkadaşı-nalet olasıca- onu aldattı. Kız arkadaşını başkasıyla ilişkiye girerken yakalayan Ezra onları yakaladı. Sonra bunlara sinirlendiğinde araba kazası geçirdi. Dizi kırıldı.Tenis hayatı sona erdi. O kaza, Ezra'yı ezik birisi olarak gösterdi ve bütün bir yaz boyunca yapılan hiç bir etkinliğe davet edilmedi. Davet edildiklerineyse katılmadı.
Hal böyle olunca, Ezra artık bastonuyla gezen, popülerlikten uzak kalmış biriydi. Liseye geri döndüğü o ilk günden itibaren dışlanışını hissetti. Bu yüzden müzakere ekibine katıldı.
Tabii, bu hikayelerin vazgeçilmez bir yeni karaktere ihtiyacı vardır. Okula yeni gelen bir erkek veya bir kız, bu ihtiyacı kapatır. Burada yine bir farklılık var. Bu yeni gelen kız, oldukça gizemli ve okulların müzakere sınıflarında adı bir efsane olarak anılıyor. İlk başta gözüme fazla yavan gelmişti ama bu kızı çok hafife almışım. Ezra, bu kızda bulduğu tuhaf havayla birlikte zorunlu olarak bir çalışma ortamı oluşturuyorlar. 
Aslında Ezra'nın karakterini biraz tuhaf buldum. Yani ilk başta olduğu o görkemli halini istiyor gibiydi. Sonra neden arkadaşlarının onu yanına kabul etmediğine dair yakınmalarına başladı. Ki arkadaşları onu sürekli yanına çağırıyordu. Hani şu popüler olanlar. Tabii sonradan yeni kız işin içine girince Ezra onlardan uzaklaştı. Ama tuhaftı yani. 
Ben en çok müzakere olaylarına bayıldım. Tabii bunu kitabın sonlarına doğru okuyacaksınız o yüzden spoiler vermek yok!
Kitabın kapağının sarı oluşu bence çok büyük bir dejavantaj. Çünkü sarı yani. Sarı. Her neyse, cilti baskı olduğu için oldukça hoşuma gitti. Sarı olması hariç elbette.
Eğer bir lise klişesinin ne kadar farklı olacağını, insanın kişiliğinin ne kadar değişebileceğini okumak isterseniz, bu kitabı okuyun derim.

THE ORIGINALS - Yükseliş - Go || Kitap Tanıtımı

Eser Adı
: THE ORIGINALS - Yükseliş
Yazar
: Julie Plec
Yayınevi
: GO!
Barkod
:  9789759998325
Etiket Fiyatı
: 17.00 TL
Türü
: Roman
Çeviren
: Ebru Sürmeli
Editör
: Nurten Hatırnaz
Kaçıncı Baskı
: 1. Baskı
Kâğıt Bilgisi
: 70 gram kitap kâğıdı
Cilt
: Karton Kapak
Ebat
: 13,5 cm x 21 cm
Sayfa Sayısı
: 305
Baskı Tarihi
: Ekim 2015




AİLE GÜÇTÜR
Köken Vampir ailesi bin sene evvel birbirlerine bir söz verdi. Her zaman ve sonsuza dek bir arada kalacaklardı. Ama verilen sözleri tutmak ölümsüzken bile kolay değildi.

1722 yılında New Orleans’a ayak basan Köken Vampirler Klaus, Elijah ve Rebekah Mikaelson tehlikeli geçmişlerini arkalarında bıraktıklarını zannederler. Ne var ki bölgelerini kimseyle paylaşmak istemeyen cadılar ve kurt adamlar bu kanunsuz şehirde cirit atmaktadır. Üstelik çok yakında gerçekleşmesi planlanan bir evlilikle birlikte aralarındaki ittifak sonsuza dek mühürlenecektir. Ama düşmanları birbirine düştüğünde kendilerini çok daha güvende hisseden Köken Vampirlerin şehri bu iki klana teslim etmeye hiç niyetleri yoktur. Özellikle de müstakbel gelin Vivianne’e gönlünü kaptıran Klaus’un. Elijah ailesi ile birlikte güvende olabilecekleri bir yuva aramakla, Rebekah da Fransız ordusunu kendi saflarına katmakla uğraşırken aşk sarhoşu Klaus hem kendisini hem de ailesini büyük bir tehlikeye atacak olayların içine sürüklenmektedir.

GKK Blog Turu || Bıçak Sırtı - Michelle Hodkin || Kitap Yorumu


Mara Dyer bir zamanlar geçmişinden kaçabileceğini sanıyordu.
Ama kaçamayacaktı.Sorunları kendi kafasında yarattığını düşünüyordu.Ama yanılıyordu.Yaşadığı onca şeyden sonra, sevdiği çocuğun artık sır saklamayacağına inanıyordu.Ama aldanıyordu.Gerçekler ortaya çıkmaya ve seçimler ölümcül sonuçlar doğurmaya başladığında Mara bu karmaşadan aklını yitirmeden çıkmayı başarabilecek mi?



İşte muhteşem bir seriyle daha karşınızdayız. Teknik olarak ikinci kitaba tur yapıyoruz ama bildiğiniz gibi kitapların hepsi benim bebeklerim. Hele hele bu seri!
İlk baştan zaten çarpıcı olacağı belliydi ama ilk kitabının sonunun öyle bitmesini beklemiyordum açıkçası. Ve devam kitapları, hele ki 2. kitaplar hep bir arada kalmışlıkla dolu olur. Hep bir boş geçer sanki... Ama bu dolu doluydu. Okurken sayfaları acaba şimdi ne olacak diye telaşla çevirdiğim oldu. Kitap hemen bitmesin diye yavaş çevirdiğim oldu. Neden? Çünkü 3.sü henüz çıkmadı! Ve o gelene kadar nasıl dayanacağım bilmiyorum.
İyi ki ilk ikisini art arda okumuşum. Yoksa geberirdim -_- Şimdi aynı şeyi üçüncü kitap için yaşıyorum.
İlk kitaptan itibaren çok yorum okumuştum ama bu kitabı okuyanların huyu hiçbir detay vermeyerek okuyucy çatlatmak olduğundan kurgunun ilerleyişiyle ilgili bir şey öğrenememiştim. Zaten o yüzden de okuduğumda şok oldum. Ben daha bir gençlik hikayesi beklerken çarpıcı gerçek şok etkisi yarattı bende.
İkinci kitap içinse beklentim daha düşüktü. Belki de o yüzden daha çok sevdim, bilmiyorum. Çünkü kitap henüz çıktı ve yorumlar pek yok, doğal olarak.
İlk kitapta en sevdiğim şey Mara ve Noah'ın ilişkileriydi çünkü gerçek anlamda birbirlerini tamamlıyorlar. İlk kitapta bunu özellikle başlarda çok hissedemesek de iki de rahatça anlayabiliyoruz.
İkinci kitabın kapağını ilkinden daha çok sevdim. Çünkü ne yalan söyleyeyim, o kapaktaki erkek karakterin ayakları çok itici gözüküyor. Tabii bunlar bu kurgunun yanında gereksiz detaylar...
Kapağın çok iyi anlattığı bir şey varsa o da Mara ve Noah'ın karakter olarak böylesine bir hayatta boğulacak gibi olmaları ve su altında çekilen fotoğraflar bunu çok iyi yansıtıyor.
İkinci kitabın başında Mara nerede olduğunu bilmeden, en son neler olduğunu hatırlamadan uyanıyor. Bir psikiyatri hastanesine yatırılmış ve annesinin önerisiyle göz altında tutulmak zorunda. Burada Mara zekice davranıyor ve aslında inandığı gerçekleri insanlara inanmıyormuş gibi yansıtıyor. Bu da psiko- kelimesiyle başlayan herhangi bir tanıdan kurtulmasını sağlıyor ve eve geri dönebiliyor. Burada en önemli olan kimse inanmasa bile Noah'ın Mara olan güveni... Sanırım böyle bir sevgiliyi herkes isterdi. :D Kimse sana inanmıyor ama o ne söylersen koşulsuz inanıyor.
Mara'nın annesine uyuz oluyorum. Valla ilk kitaptan beri, oğullarına böyle davranmıyor. Gıcık ya! Mara zaten herşeyin farkında. O yüzden bu onu güçlü kılıyor. Yani ne gerçek ne hayal ayırabiliyor bu yüzden de insanlara istedikleri şekilde davranırken aslında kendi kafasında bir sürü plan var.
Kısacası ilk kitabı okuyanlar zaten ikinci kitap için çatlıyorlardır o yüzden onlara diyecek bir şeyim yok. Ama seriye hiç başlmadıysanız koşarak alın bence. Biz de üçüncü kitabı beklemeye koyulalım.

Güz Okuma Şenliği 2015 || Benim Listem


Valla bu etkinliğe artık katılmaya yüzüm yok. İlk seferki istikrarımı gösteremedim ve her seferinde liste hazırlıyorum ve hiçbir şekilde uymuyorum ona. Etkinlik de arada kaynayıp gidiyor. O yüzden yüzüm yok yani.
Ben yine listemi hazırlamış, koysam mı koymasam mı diye düşünürken, Okuma Köşem blogunun sahibi Buse aklımı çeldi ve listeyi koyacağım. Ortak olan kitapları birlikte okuruz falan dedi ve baya baya kışkırttı beni. Yoksa benim suçum değil yani :D
Her neyse işte benim listem:

1. Kategori (10 puan): Şenliğimizin destekçisi İthaki Yayınları'ndan çıkan bir kitap.

Ay ve Güneş /
İthaki Yayınları/544 syf.

2. Kategori (10 puan): İsminde güz mevsimini çağrıştıran bir kelime geçen veya olayların güz mevsiminde geçtiği bir kitap.

Rüzgarın Adı/İthaki Yayınları/754 syf.

3. Kategori (10 puan): 700 sayfadan uzun bir kitap (Birkaç cilde bölünmüş kitaplarda ciltlerin toplam sayfa sayısına bakabilirsiniz).

Sürü/Pegasus Yayınları/848 syf.

4. Kategori (10 puan): Olayların geçtiği yerin (köy, kasaba, şehir, ülke, kıta) adının kitabın adına yansıdığı bir kitap.

Paris Mimarı/Yabancı Yayınları/368 syf.

5. Kategori (10 puan): Esas mesleği öğretmenlik olan bir yazardan bir kitap.

-

6. Kategori (10 puan): Yasaklanmış bir kitap.

Bülbülü Öldürmek/Sel Yayıncılık/355 syf.

7. Kategori (10 puan): Herkesin okuyup da sadece sizin okumadığınızı düşündüğünüz bir kitap..

Trendeki Kız/İthaki Yayınları/360 syf.

8. Kategori (10 puan): Başkasının sizin için seçtiği bir kitap. 

Bakire/Ephesus Yayınları/351 syf.

9. Kategori (10 puan): Bir seriye ait bir kitap (Serilerin ilk kitapları kapsam dışı).

Bilge Adamın Korkusu/İthaki Yayınları/1142 syf.

10. Kategori (10 puan): Sadece tek bir kitabını okuduğunuz bir yazardan/şairden bir kitap.

Sezgi/Yabancı Yayınları/520 syf.
11. Kategori (10 puan): Bir kişisel gelişim kitabı.

-

12. Kategori (10 puan): Doğduğunuz yıl hayatını kaybetmiş bir yazardan/şairden bir kitap.

-

13. Kategori (10 puan): Beyaz perdeye aktarılmış bir kitap. 

Kağıttan Kentler/Pegasus Yayınları/320 syf.

14. Kategori (10 puan): Halen yaşayan, Nobel Edebiyat Ödülü kazanmış bir yazardan bir kitap

İri Memeler ve İri Kalçalar/Can Yayınları/1040 syf.

15. Kategori (10 puan): Biyografi/otobiyografi/anı türünde bir kitap.

Kötü Prensesler/Yabancı Yayınları/392 syf.

16. Kategori (10 puan): Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk hakkında bir kitap.

Mustafa Kemal'e Aşklanmak/Müptela Yayınları/312 syf.
17. Kategori (10 puan): Ödül almış bir öykü kitabı (Lütfen kitabınızı belirtirken hangi yıl hangi ödülü aldığını belirtin.)

-

18. Kategori (Her kitap 10 puan, 2 kitabı da okuyana ekstradan 30 puan, toplam 50 puan)İsminde zıt anlamlı kelimelerin olduğu iki kitap. 

Sona Kalan/Martı Yayınları/480 syf.
Başlat/DEX/507 syf.

19. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 30 puan, toplam 60 puan): Eserlerini aynı dilde yazan üç farklı yazardan birer kitap.

Gece İle Şafak/Ephesus Yayınları/523 syf.
Zincirlenmiş Kalpler/Ephesus Yayınları/484 syf.
Pabucumun Ajanı-2/Ephesus Yayınları/655 syf.

20. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 20 puan, toplamda 60 puan): Şimdiye kadar hiç kitabını okumadığınız dört yazardan birer kitap. Yazarların ikisi Türk, ikisi yabancı, ikisi kadın, ikisi erkek olmalı.

Sen/Müptela Yayınları/424 syf.
Ruhi Mücerret/April Yayınları/318 syf.
Başka Dilde Aşk/Yabancı Yayınları/392 syf.
Martin Eden/İthaki Yayınları/470 syf.

21. Kategori (Her bir kitap 5 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 40 puan, toplamda 80 puan): 150 sayfadan kısa sekiz kitap.

Senli/Müptela Yayınları/150 syf.
Aşık Kadınlar Denizhanesi/Müptela Yayınları/144 syf.
Mekanik Kalp/DEX/140 syf.
İntihar Dükkanı/Sel Yayıncılık/144 syf.
Ölümcül Yumurtalar/İş Bankası Yayınları/136 syf.
Fantastik Canavarlar Nelerdir,Nerede Bulunurlar?/YKY/42 syf.
Çağlar Boyu QUIDDITCH/YKY/68 syf.
Ozan Beedle'in Hikayeleri/YKY/104 syf.

22. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 40 puan, toplamda 80 puan): Kendinizin belirleyeceği bir temaya uyan dört kitap.

Bu kategorinin temasını bulamadım. Bu konuda yardımlarınıza ihtiyacım var. İki seçenek var. Birini seçip bana yorum olarak yazın lütfen.
1-Aynı yayınevine ait 4 kitap.
2-Ana renklerde kapakları bulunan 4 kitap.(Ana renkler;Kırmızı, Mavi, Sarı. Ve bunların karışımı olan Beyaz.)

Sizce hangisi daha iyi? 


Evet, benim okuma listem böyle. Umarım bu sefer istikrarlı olabilirim. Eksiklerim için kitaplar önerebilirsiniz ya da sizin listenizden fikir alabilmem için buraya linklerini bırakabilirsiniz.

Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları-Ransom Riggs || Kitap Yorumu

Bazı kitaplar vardır ki, daha ilk cümlesini okuduğunuzda içinize bir huzur çöker, iyi ki dersiniz, iyi ki bu kitabı elime almışım. Pişman olmayacağımdan emin olarak okuduğum nadir kitaplardan biriydi.
Bazen merak ediyorum, bu yazarlar böyle kitapları hangi kafayla yazıyor diye. Hayır, hayır. Şaka olarak söylemiyorum. Gerçekten böyle eşsiz eserler, sıradan bir insanın bilinçaltında barınamaz. Sığmaz bir kere öyle bir beyine. Kesinlikle farklı bir kafa bunların ki.

Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları daha önceden farklı bir yayınevinin ismiyle basılmış. Daha sonra devamı gelmemiş. Yani o kısımlarda ben konuya çok müdahil değildim. Her neyse İthaki Yayınları tekrar yayın haklarını alınca ortalık galeyana geldi. Tabii ben durur muyum? Hayır. Okumam lazım dedim. Yoksa çatlarım yani.
Kitabın tanıtım dönemlerinde, İthaki Yayınları kitabın içindeki resimlerden parça parça yayınlamaya başladı. Allahım! Ölüyordum! Kafamda kurmadığım senaryo kalmadı. Mesela o kapaktaki kız nasıl uçuyor? Bir çocuğun içinde arılar yaşıyor mesela! Ya da görünmez bir çocuk var fotoğraflarda! "Yahu," diyorum "Nasıl olur?"
İşin daha da fenası çekilen fotoğraflar gerçek. Yani kitabın arkasında, fotoğrafların kimden bulunduğuna kadar yazmış adam. Tabii olayın iç yüzünü sonradan öğrendim ama o ana kadar kudurdum resmen.


Gizemli bir ada. Terk edilmiş bir yetimhane. Fazlasiyla tuhaf fotoğraflardan oluşan bir koleksiyon.Tüm bunlar kurgu ile fotoğrafçılığı nefes kesici bir şekilde bir araya getiren ve unutulmaz bir okuma deneyimi sunan Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları romanında keşfedilmeyi bekliyor.Yaşadığı korkunç aile trajedisi yüzünden Galler kıyılarındaki, dünyadan uzakta kalmış bir adaya yolculuk eden on altı yaşındaki Jacob, burada Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocuklar Yetimhanesi'nin yıkıntılarını keşfetmekle kalmayıp, Bayan Peregrine'in çocuklarının sadece tuhaf olmaktan çok daha fazlası olduğunun farkına varır.New York Times bestseller listesinden 108 haftadır inmeyen, aklınızdan çıkmayacak eski fotoğraflar eşliğinde okuyacağınız Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları, gölgelerde geçen bir macera arayan her yaştan okuyucuyu içine çekecek eşsiz bir roman.
Çevirisini çok sevdiğim bir insan yaptığından daha da bir içime sine sine okudum bu kitabı. Kitabın cildi bile kendi gibi, tuhaf. Yani o normal standart ciltlerden değil. Dış kapağı yok mesela. O yüzden de çantaya falan rahatlıkla sığıyor, gönlünüz rahat olsun. İç baskısı da eski tip kitapları andırıyor. Zaten kitabın içindeki resimlerinden midir bilinmez çok farklı bir tadı var.
Kitabı ilk elinize aldığınızda korku teması üzerine olduğunu düşünüp, çekinebilirsiniz. Ancak öyle değil. Korku değil, biraz fantastik denilebilir. Bu romanın içinde beni en çok etkileyen şeylerden biri de fantastik olduğunu bildiğim bir kurgunun bu kadar gerçekçi anlatılmasıydı.
Mesela şu an, sanki o adaya ayak basmış, gitmiş görmüş gibi hissediyorum. Sanki Bayan Peregrine'in koruması altındaki çocuklardan biriymiş gibi hissediyorum. Tarif edilen tuhaf çocukların fotoğraflarının hemen gözümün önünde olmasından kaynaklı mıdır nedir? Bilmiyorum. Sadece fazlasıyla gerçekçi hissettirdiğini söylemeliyim.
Jacob, henüz on beşine basacak bir genç. Büyük babasıyla küçüklüğünden beri ailenin diğer fertlerine göre farklı bir iletişimi olmuş. Büyük babası tarafından kayrılan çocukmuş yani. Küçüklüğünde büyük babası Jacob'a çok tuhaf hikayeler anlatırmış. Ve onların gerçek olduğunu da belirtirmiş. Ancak büyüdükçe Jacob'ın bu hikayelere olan inancı azalmış ve büyük babasının ona masal anlattığına kendini ikna etmiş.

On beş yaşına geldiğinde, büyük babasının sürekli paranoyası yüzünden iyice deli olduğuna inandıkları bir dönemde, büyük babası Jacob'ın gözü önünde ölüyor. Ve tam ölürken Jacob'a bir şeyler söylüyor. Önceleri buna bir anlam veremeyen Jacob, gün geçtikçe ipuçlarını çözüyor ve yolu adaya kadar geliyor. Adadan sonraki olaylar çok daha karışık ve heyecanı bir an olsun durulmuyor. Jacob adaya geldiğinde aslında büyük babasının anlattıklarının masal olmadığını fark ediyor.
Roman da bir an olsun olaylar durulmuyor. Bu sadece kaçma kovalamaca olarak da değil, Jacob'ın kendi yaşadığı içsel problemler bile ayrı bir olay. Çünkü herkesten önce bunların gerçek olduğuna kendini inandırmalı.
Konuların hemen ardından gelen fotoğraflarsa, anlatılanı açığa kavuşturuyor ve gerçekten efsane kitaplardan biri olduğunu iddia ediyorum. Aklınıza yer edecek nadir kitaplardan. Yıllar geçse de o fotoğraflar, tasvirler ve yaşananlar gözünüzün önünden gitmez.
Bence İthaki ikinci kitabını çıkartmadan ilkini alıp okuyun, sonra gelin olayları tekrar tartışalım. Çünkü konuşulacak, anlatılacak o kadar çok şey var ki. Kitabın bitmesinin üzerinden günler geçti ama kurgusu hala kafamın içinde dönüyor. Şöyle mi olsaydı yoksa şöyle mi? diye diye delirdim resmen.
Arka kapağı okunmadan bile alınacaklar listenize ekleyebilirsiniz. Öylesine sağlam bir kitap olduğunu söylüyorum. Mutlaka okuyun. Size çok şey katacak.