Ali'm- Işıl Parlakyıldız || Kitap Yorumu

by 12/25/2014 2 yorum


"Biliyordum, onu gördüğümde yine bütün kalkanlarım bedenimi saracak ve âşık ruhumu saklayacaktım. Artık hiç değilse kendime dürüst olma vaktiydi. Aslı ruhuma işlemişti işlemesine de ben bunu istiyor muydum? Hoş aklıma, ruhuma girerken bana sorduğu yoktu ama korkuyordum. Hiçbir şeyden korkmadığım kadar korkuyordum."
Ali Aral, nam-ı diğer Ali'm.. Karanlık ve acımasız bir hayatı seçmek zorunda kalan, korkularını ve pişmanlıklarını kör bir cesaretin arkasına saklayan bir adam… Ali'm, yetimliğinin acısını; Duygu'ya can, Bekir'e kan, Sado'ya yıkılmayan duvar olarak unutmuştu. Hercai arzuların efendisiyken, bir gün hayatına gökten zembille inen Aslı'yla tanıştığında hayatındaki en büyük eksikliğin ne olduğunu anladı: Aşk... Fakat hayatındaki eksik şeyi yerine koymak sandığı kadar kolay olmayacaktı. 
Ali'm, Aslı için yanmayı ve yakmayı öğrenebilecek miydi? Öksüz ruhuna, kana bulanmış geçmişine aşkı anlatabilecek miydi? Ondan kaçan kadını, onu kendinden bile çok seveceğine inandırabilecek miydi?
Hercai arzuların ebedi aşka dönüştüğü Bir Türk Masalı daha...


Elimde değil ama ister istemez Duygu'yla Ali'mi karşılaştırdım. Ve Ali'yi karakter olarak Duygu'dan daha çok sevip, benimsediğim için Ali'm kitabını da daha çok beğendim. Açıkçası hiç Wattpad'de yazılmış hissi vermedi ve sular seller gibi aktı gitti kitap! Bir erkeğin gözünden anlatılmış kitaplara nadir rastlıyoruz. Belki bu yüzdendir, bilmiyorum ama çok değişik geldi. Hatta benim gibi yılların odunu ağlamayan birinin bile gözleri dolu dolu oldu. Aslında birazcık sulu gözlüyseniz ağlayacak çok sahne var çünkü Ali yaralı bir karakter. Sevmeyi, sevilmeyi beceremiyor. Ve hep eskilerden kalma yaralar içinde. Benim gözlerimi dolduran yerse sonlarda bir yerde o yüzden söyleyemem neresi olduğunu.. 

"Kaç cennet vardı teninde? Kaç mutluluk barındırıyordu gözleri? Kaç kere kokusuyla mest olabilirdim?"

Olayların Ali'nin gözünden anlatılışı çok hoşuma gitti. Çünkü Duygu'nun saf olmasına biraz gıcıktım ve olayların dışında kalışına katlanamıyordum. Oysa ki Ali direk olayların içinde. Birebir mafyayı yaşıyorsunuz yani.Adam kemiğin kırılma sesinden haz alıyor ya! Var mı daha ötesi! Hatta kitaba o kadar kendimi kaptırdım ki okulda sanki Sedat'ın tayfasından biriymişim gibi konuşuyordum insanlarla! :D 

"Yeterli değil bu iki kelime! 
Seni kendimden, aldığım nefesten, yaşadığım bu lanet hayattan bile çok seviyorken o iki kelime taşıyamıyor bizi."

Ali'm i benimsemek çok kolay. Böyle küfürlü ağzına, gevşek suratına, laf ebeliği yapmasına bakmayın. Hani derler ya "Çok derdi olanlar diğer insanlara göre daha çok gülerler." diye, mutluluğundan değil, derdini gizlemekten. örtmekten! İşte Ali bu tanımın ta kendisi!
Olaylar Duygu kitabıyla paralel ilerlemiyor, o yüzden seri olarak okunmasa da anlaşılabilir. Hatta Duygu'dan çok öncesiyle başlıyor bu kitap. Ve Duygu'daki kadar ileri de bitmiyor. Ama doya doya bir erkek karakter neler yaşar onları görüyorsunuz. Cinsel içerikli sahneler Duygu'dan daha fazlaydı ve ben bunu erkek bir karakterin gözünden anlatılması durumuna bağladım. Gayet de mantıklı geldi hani. Çünkü erkek bir anlatıcıdan okuyorsak özellikle günlük yaşamdaki detaylardan ziyade -"Kim kime ne demiş? Nasıl olmuş? Kıyafetinin detayları? Gözünün makyajı?" gibi- daha genel bir bakış açışı oluşturmak gerekir. Ve aşık olduğun kadınla ilgili en önemli detayda cinsellik olur ister istemez! Işıl Abla'nın konuşma dilindeki yazım tarzına her ne kadar alışamasam da kabullendim ve böylece kitap akıcılığına kavuşmuş oldu. Herkes Ali'm in öküzlüklerine katlanamamış olsa da ben hak verdim be! Çünkü yaşamamış ya hani hiç o sevgiyi, bilmiyor ya nasıl seveceğini, "Vur dedik öldürdün!" hesabı bunun ki! Çünkü yeri geliyor aşık olduğu kadının gırtlağına yapışıyor sinirden. 

"Duygu merhametim,Annem vicdanım,Aslı aşkımdı..."

Duygu'da eksik kalan bir çok şeyin burada detaylandırılması çok hoşuma gitti. 
Aklımda sorular kalmıştı bir kere. 
Kitabı okurken sürekli Duygu'daki sahnelerle birleştirip acaba "Bir Türk Masalı" isminde bir dizi olsaydı karakterlerin nasıl olacağını düşünüp durdum. Sürekli Aslı, Ali'm gözümün önünde o sahneleri oynuyorlardı resmen. İtişmeleri, bağırışları, sonra dayanamayıp birbirlerini sevişleri. Neden bu kadar güzel geliyor biliyor musunuz? Yaşadıkları normal değil çünkü! Yaşamları bu kadar anormalken, aşklarının normal olmasını nasıl bekleyebilirsiniz ki? Kız istemeleri de, evlenmeleri de, doğumlar bile anormal bu masal da! 
Ayrıca belirtmeliyim ki Sedat içinde bir kitap istiyorum. Gerçekten bu hayatların arasında Ali birinciyse Sedat ikinci! -Duygu sonlara kalabilir :P* O yüzden bir de Sado'dan duyalım o aşk kıvranışlarını! 
O değil de Ali'm harbiden öküzsün! Beyoğlu öküzü!

2 yorum:

  1. Duygu hakkında okuduğum yorumlar genel olarak çok kötü olsa da Ali'm i merak ediyorum aslında. Sanırım ikisini de okuyacağım. bu arada blogunu takibe aldım. Blog işinde henüz daha çok yeni olsam da benim bloguma da beklerim :) http://kitapsandali.blogspot.com.tr/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Duygu'dan daha çok sevdim ben Ali'm i.

      Sil