Senden nefret ediyorlar, Senden korkuyorlar... Çünkü sen bir cadısın, Yarı ak yarı kara Önce seni bir kafese kapattılar, Sonra da dünyanın en güçlü cadısını öldürmeye Yolladılar: Babanı... Şimdi kendinden başka kimseye güvenemezsin. Olumlu şeyler düşünmelisin. Mesela annalise'i düşünebilirsin. Geceleri ne yaptığını unut. Hayır değişmiyorsun, bunu aklından çıkar. Kimsede olmayan armağanın senı benzersiz Kılıyor ve güçlü... Nathan serinin ilk kitabında gerçek bir Bas belasıydı; şimdiyse tam bir vahşi. Bir de şu sesleri susturabilsen. Tıstısıtısıtısıtısıtısıtıstısıtısıtısıtıs
Bela kitabını okudunuz mu? Okumadıysanız yorumumun devamı çok ciddi spoiler içerebilir. O yüzden şimdiden uyarayım. Serinin ilk kitabı Bela. İkinci kitabı Vahşi. Dex Yayınları ay içerisinde kitabı çıkarttı ve bizde turunu yapmak istedik. Okumaktan hiç pişman olmadığım kitaplardan . Ki devamını feci bir şekilde merak ediyorum.
Nathan isimli karakterimiz Yarı Ak yarı Kara Cadı. Bu yüzden meclis tarafından birince kitap boyunca hunharca ezilişine şahit olduk ve Nathan için üzüldük. Bu kitaptaysa Nathan gibi bir karakteri karşılarına aldıkları için nerdeyse meclise ve avcılara üzülecek hale geldim.
Arkadaşlarla aramızda konuşurken "Nathan gözünüzde nasıl canlanıyor?" diye bir muhabbet açıldı. Ben özellikle ilk kitapta Nathan'ı küçük, cılız, kara kuru bir şekilde canlandırıyordum. Bizim kızlar daha güçlü bir karakter olarak tanımladılar tabii. Ama bu kitapla birlikte bu düşüncemden emin oldum. Çünkü Nathan görsel olarak güçlü değil. Ama annesi ak, babası kara olduğu için 16 yaşından sonra tehlikeli olacağını herkes biliyor. Özellikle de babası Kara Cadıların en üstünüyken...
İlk kitabın sonunda Nathan 16 yaş hediyelerini babasından almıştı ve böylece yeteneğine kavuşabileceği sinyallerini almıştık. İkinci kitabın ilk başından itibaren Nathan'ın yeteneğiyle yaşama olgusunu okuyoruz aslında.
Kitabın başları bir Robinson Cruise misali, hayatta kalma, zorluklarla baş etme, olumsuzlukları düşünmeme üzerine kuruluydu. Bir de yeteneğini keşfetme. Bu kısımların çoğu okuyucuyu sıkabileceğini düşünsem de ben böyle kurguları seviyorum.
Son 100 sayfaysa gerçekten kendini soluksuz okuttu. Eğer devam kitabı çıkmış olsaydı dayanamayıp onu da okumaya başlardım çünkü gerçekten çok fena bitti.
Aslında iki kitapta da okurken sürekli şunu düşündüm. Bu dünyada Ak ve Kara ayrımı keskin bir şekilde yapılmış olmasına rağmen, aslında işler hiç de öyle değil. Gerçekten dünyada da öyle değil midir zaten? Keskin bir çizgi çekemezsiniz araya. Kötü damgasını yapıştırdığınız insan iyilik yaparsa şaşırmamanız gerekir. Ya da tam tersi. Çünkü dünya böyledir. Kitap da aslında tam olarak bunu anlatmış bence. Zaten Nathan iyiyle kötü arasındaki o sınırda.
Bu kitapta iyi-kötü cephesi iyice birbirine giriyor. Çünkü Ak Meclis'in başına gelen amca fazlasıyla gaddar ve Ak Cadı adı altında yaptıkları yenilir yutulur cinsten değil. Bir de Avcılar var ki, artık görev bilinci mi yaptıkları vicdani sıkıntı mı bilmiyorum. Gerçekten beni gıcık ettiler. O yüzden bu kitap boyunca Nathan'ın her yaptığında "Oh olsun! Hak ettiniz." dedim.
Ve Nahtan'ın içindeki hayvan... Sen nesin öyle beee? Yani yazar burada Nahtan'ın dönüşüm anlarını anlattığında gerçekten bir hayvanın içindeymiş gibi hissettim. Düşünmüyor, sadece iç güdüleriyle hareket ediyor. Bu kısımlar gerçekten muhteşemdi. Ve Nathan'ın içindeki hayvanla anlaşmayı öğrendiği zamanlar. Sanırım en çok sevdiğim yerler buralardı.
Bir blog tur yorumunun daha sonuna geldim. Geröüçekten keyifli bir okuma süreci gerçirdiğimi belirtmeliyim. Özellikle o sonu yüzünden kesinlikle okunması gerekiyor bence.
İlk kitabın sonunda Nathan 16 yaş hediyelerini babasından almıştı ve böylece yeteneğine kavuşabileceği sinyallerini almıştık. İkinci kitabın ilk başından itibaren Nathan'ın yeteneğiyle yaşama olgusunu okuyoruz aslında.
Kitabın başları bir Robinson Cruise misali, hayatta kalma, zorluklarla baş etme, olumsuzlukları düşünmeme üzerine kuruluydu. Bir de yeteneğini keşfetme. Bu kısımların çoğu okuyucuyu sıkabileceğini düşünsem de ben böyle kurguları seviyorum.
Son 100 sayfaysa gerçekten kendini soluksuz okuttu. Eğer devam kitabı çıkmış olsaydı dayanamayıp onu da okumaya başlardım çünkü gerçekten çok fena bitti.
Aslında iki kitapta da okurken sürekli şunu düşündüm. Bu dünyada Ak ve Kara ayrımı keskin bir şekilde yapılmış olmasına rağmen, aslında işler hiç de öyle değil. Gerçekten dünyada da öyle değil midir zaten? Keskin bir çizgi çekemezsiniz araya. Kötü damgasını yapıştırdığınız insan iyilik yaparsa şaşırmamanız gerekir. Ya da tam tersi. Çünkü dünya böyledir. Kitap da aslında tam olarak bunu anlatmış bence. Zaten Nathan iyiyle kötü arasındaki o sınırda.
Bu kitapta iyi-kötü cephesi iyice birbirine giriyor. Çünkü Ak Meclis'in başına gelen amca fazlasıyla gaddar ve Ak Cadı adı altında yaptıkları yenilir yutulur cinsten değil. Bir de Avcılar var ki, artık görev bilinci mi yaptıkları vicdani sıkıntı mı bilmiyorum. Gerçekten beni gıcık ettiler. O yüzden bu kitap boyunca Nathan'ın her yaptığında "Oh olsun! Hak ettiniz." dedim.
Ve Nahtan'ın içindeki hayvan... Sen nesin öyle beee? Yani yazar burada Nahtan'ın dönüşüm anlarını anlattığında gerçekten bir hayvanın içindeymiş gibi hissettim. Düşünmüyor, sadece iç güdüleriyle hareket ediyor. Bu kısımlar gerçekten muhteşemdi. Ve Nathan'ın içindeki hayvanla anlaşmayı öğrendiği zamanlar. Sanırım en çok sevdiğim yerler buralardı.
Bir blog tur yorumunun daha sonuna geldim. Geröüçekten keyifli bir okuma süreci gerçirdiğimi belirtmeliyim. Özellikle o sonu yüzünden kesinlikle okunması gerekiyor bence.
0 yorum:
Yorum Gönder