Bioshock:Rapture Şehri-John Shirley || Kitap Yorumu

by 3/22/2016 0 yorum
Dünyanın en çok satan bilgisayar oyunlarından Bioshock'ın başlangıç hikâyesi… Su altı şehri Rapture'ın bilinmeyen gerçekleri… Bir ütopyanın adım adım distopyaya dönüşmesi… II. Dünya Savaşı'nın sonuydu. Franklin D. Roosevelt'in Yeni Düzen'i, Amerika siyasetinin gidişatını değiştirmişti. Vergiler hiç olmadığı kadar yüksekti. Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombaları, tüm dünyaya toplu bir ölüm korkusu saldı. Hükümetlerin gizli ajanlıklarının ve birimlerinin yükselişi, dikkatleri üzerine çekiyordu. Amerika'nın özgürlük anlayışı yok oluyordu ve pek az insan özgürlüklerini kazanmak için savaşmaya hazırdı. 
Ancak bu insanlar arasındaki bir hayalperest, zorlu yollardan gelen bir mülteciyken dünyanın en zengin ve en hayranlık uyandırıcı adamlarından birine dönüştü. İşte o adam: Andrew Ryan! Ve kendisi, insanların hep daha iyisini hak ettiğine inanıyor. Bu yüzden dünya üzerinde bir ütopya yaratıp imkânsızı gerçekleştirmeye kararlı. Öyle bir ütopya ki devletten, sansürden, bilim üzerindeki ahlaki sınırlamalardan uzak, emeklerinizin karşılığını aldığınız bir yer. İşte bu fikirle Rapture ortaya çıktı; denizin altındaki o parıltılı şehir… Ancak bu ütopya büyük bir trajediyle yüzleşti. İşte her şey böyle başladı… her şey böyle son buldu.
"Ben Andrew Ryan ve size bir soru sormak için buradayım: Bir insan kendi alınterinde hak sahibi olamaz mı? Hayır, der Washington'daki adam. O ter, fakirlere aittir. Hayır, der Vatikan'daki adam. O ter, Tanrı'ya aittir. Hayır, der Moskova'daki adam. O ter, herkese aittir. Bu cevapları reddettim. Bunlar yerine, başka bir şeyi seçtim. Ben imkânsızı seçtim. Ben… Rapture'ı seçtim. Sanatçıların sansürden korkmayacağı bir şehir. Biliminsanlarının gereksiz bir ahlakla sınırlandırılmadığı bir şehir. Mükemmelin, değersizler tarafından sınırlanmadığı bir şehir... ve alınterinizle, Rapture sizin de şehriniz olabilir."

Aslına bakarsanız, Sinem bu kitaba tur yapalım dediğinde, kitapla ilgili hiçbir şey bilmemekteydim. Hatta oyunla ilgili hiçbir şey bilmemekteydim. Sadece Emre'nin oynadığı bir oyun olarak biliyorum, o kadar. Oyundan bahsettiği bir kaç anı var bende. Ve sonra birlikte oynayacağımıza dair sözler... Daha doğrusu o oynayacak ben izleyeceğim. Ben beceremiyorum da :D
İşte İthaki bu kitabı çıkartınca, hemen okumaya başladık. Tabiisi Emre'de okuyacak ama önce ben okudum. Ehe. Ciddi anlamda oyunla ilgili bir bilginiz olmasa da kurgusuyla saran kitaplardan.
Sinem'in tavsiyesiyle görsellerine biraz göz gezdirdim ve gerçekten kafanızda canlandırmakta zorlandığınız sahneleri, görsellerle anlayabiliyorsunuz. Ve o eksik parçalar o kadar güzel yerine oturuyor ki...
Hikaye ikinci dünya savaşı döneminde bir kurtuluş olarak, bir fikir olarak ortaya çıkan Rapture Şehri'yle başlıyor. Öylesine ağır yaralar alan insanların döneminde, gözlerden uzak bir şehir hayali ilk başta...
Oyunu bilmediğim için, oyunun içinde var olan karakterlerle sıfırdan tanıştım ben aslında. Yani oyuna geçtiğimde "Ehe, ben biliyorum ki!" falan demeyi ümit ediyorum. Aslında planlanan şehir, tam bir ütopya. Tabii sonradan distopyaya eşsiz bir örnek oluyor. İnsanlar yerleşmeye başladıktan sonra toplumun yönlendirmeleri oluyor ister istemez.
Aslında oyun gerçek dünyanın sualtı versiyonu gibi. Yani özel bir şehir kuruyorsun. Ama kuralsız! Kural yok. Ceza almıyorsun falan. İlk başta her şey güzel gözükebilir elbet. Ama öyle olmadığını gözümüze gözümüze sokmuşlar valla. :D
Kitaba ilk başladığımda, tabirleri anlamakta zorluk çektiğimi itiraf etmeliyim. Az çok(Emre'den dolayı) bilgi kırıntılarım olsa da yetmiyor işte. Başlangıç hikayesi. Tamam ama, olaya bodozlama dalmış gibi olduğumdan şaşkındım. İlerledikçe o karmaşıklık daha oturaklı bir hale geldi ve olayların akışına kendimi kaptırdım. Zaten görselleri de inceleyince her şey yerli yerine oturdu.
Eğer bilim kurgu, distopya seviyorsanız seveceğinizden eminim. Eğer oyunu biliyor ve oynadıysanız, çok şey kaçırıyorsunuz demektir. Hemen gidin alın ve okuyun!

0 yorum:

Yorum Gönder