Tersyüz-Amy Harmon || Kitap Yorumu

by 1/23/2015 3 yorum
"Tersyüz bize modern yaşamın unutturduğu duyguları hatırlatıyor. Güzellik sadece yüzeysel olabilir ama bu hikâye ta içinize işleyecek ve uzun süre aklınızdan çıkmayacak." -A Love Affair With Books -
"Zaman zaman sizi neye uğradığınızı şaşırtan bir kitap okursunuz. Bu kitap benim için tam olarak böyleydi. Bugüne kadar okuduğum en güçlü hikâyeydi ve bana inanın, çok çok fazla kitap okuyorum. " - Holly Kelly, Rising kitabının yazarı.-
"Hiçbir Çirkin, Ambrose kadar yakışıklı, hiçbir Güzel de Fern kadar naif olmamıştı! Tersyüz sizi toplum yargılarının ötesine götürerek, yaralı ve genç kalplerin bir attığı bu duygusal hikâyeyle içine çekecek." -Romancekolik-
"Tersyüz, sevginin, arkadaşlığın, kaybetmenin ve hayata dair ikinci bir şansın, duygusal, yürek burkan ama aynı zamanda içinizi ısıtacak, kolay kolay unutamayacağınız öyküsü." -Tuğçe'nin Kitaplığı-
Ambrose Young okulun en çekici çocuğu ve kasabanın yıldız güreşçisiydi. Uzun boylu ve yapılı bir vücudu, omuzlarına değen saçları ve yakıcı gözleriyle aşk romanlarının kapaklarını süsleyebilecek kadar yakışıklıydı. Fern Taylor bunun farkındaydı ve Ambrose Young'a âşıktı. Belki de bu kadar yakışıklı olduğu için Fern asla onunla birlikte olabileceğini düşünmemişti. Ta ki her şey tersyüz olana ve Ambrose'un eski yakışıklılığından eser kalmayana kadar… Tersyüz, beş genç adamın küçük bir kasabadan kalkıp savaşa gidişinin ve içlerinden sadece birinin geri dönüşünün hikâyesi... Hayatı, benliği, güzelliği kaybetmenin hikayesi... Bir kızın, yıkılmış bir çocuğa ve yaralı bir savaşçının, sıradan bir kıza olan aşkının hikâyesi... Kalp kırıklığının üstesinden gelen bir arkadaşlığın ve bilinen kalıpların dışına çıkan bir kahramanın hikayesi... Tersyüz, hepimizin içinde biraz iyiliğin biraz da kötülüğün olduğunu keşfettiğimiz modern çağın Güzel ve Çirkin'i...

Kitabın kapağını kapattığımda koca bir pastayı mideme indirmiş, yaklaşan mide spazmından önce ağzımda kalan o tatlı kremanın keyfini sürüyor gibi hissettim. Şu an mide spazmı anındayım! 
Tersyüz'le ilgili o kadar çok fazla yorum okudum ki "Ya ben bu kitabı okumuş kadar oldum, bana daha fazla bir şey kazandıramaz artık!" modundaydım. Ancak söylediklerime kitabın ilerleyen bölümlerinde pişman oldum. O kadar yorumun beklentimi yükselteceğini ve düşük bir puan vereceğimi düşünüyordum. Ancak ağladım ya ben! 6 yıldır kitapları gözyaşı dökemeyen ben,öyle bir sahne geldi ki, kitabı kapatıp hüngür hüngür ağladım! 
İlk başta savaş sahnelerine, yazarın çok detaya inmemesine kızmıştım. İlerleyen sayfalarda olaylar açıklığa kavuşunca avundum. 
Herkes sürekli Fern ve Ambrose'dan bahsediyor. Evet muhteşem bir kurgu! Modern çağın güzel ve çirkini lafı gerçekten cuk diye oturmuş. Ama ben en çok Fern'in kuzeni, Bailey'i sevdim. Tavırları, kendini o engelli haliyle kabullenişi, hatta bununla dalga geçmesi... çok dokundu kalbime! Zaten kitabı okuyanlar nerede ağladığımı az çok tahmin etmiştir. Ama söylemeyeceğim, spoiler olmasın. Bailey'in en sevdiğim tavrı da insanlar ortada "Ben çok çirkinim beni kimse istemiyor." kafasını yaşarken en samimi tavrıyla gelip kendini göstermesiydi. Yani diyor ki dünyada milyonlarca dert var sen hala neyin kafasındasın! Ki haklı da! 
Fern ve Bailey kuzenler. Anneleri aynı anda hamile kaldıklarını öğreniyor. Ve çocukluklarından itibaren birbirlerini arkadaş, dost, yoldaş oluyorlar. Ancak Bailey 11 yaşında kas distrofisi olduğunu öğreniyor. Yani yavaş yavaş kaslarını kullanamaz oluyor ve sandalyeye mahkum. Tabii Fern her an yanında ve destekçisi. 
Bailey'in babası bir güreş koçu. Ve Bailey'in de en çok istediği şey güreşçi olmak. Ancak bu hastalığı öğrendikten sonra bunun mümkünatı yok zaten.
Ve Ambrose! Ambrose lisenin, hatta kasabanın en yakışıklısı, en güçlüsü. Güreşte bir kez bile yenilmemiş! Ünü sayesinde üniversitelerden bursları bile var. Ve tabii ki acımasız hayatın gerçekleri Fern Ambrose'a deli gibi tutkun. Ama Ambrose o kadar yukarıdaki onu görmesinin mümkünatı yok.
Karakterlerden sonra olaya biraz giriş yapayım. İkiz kulelerin vurulduğu zamanı bilirsiniz. 'Hala bir komplo olduğu düşünülse de!' Milyonlarca kişi hayatını kaybetmişti. Hikayenin çıkış noktası işte burası! 
Ambrose bu olaydan fazlasıyla etkileniyor. Ve ülkesi için bir görev aşkıyla tutuşuyor. En yakın dört arkadaşını da heveslendirip, ikna ediyor ve orduya katılıyorlar. Tabii ki görev yerleri Irak! Ve gidenin geri döndüğü nerede görülmüş. Irak'ta son bir ayları kala yaşanan trajik bir olayla Ambrose dört arkadaşını kaybediyor. Ama sadece arkadaşlarını değil, kendi benliğini, yakışıklılığını, yaşam enerjisini de kaybediyor. Tedavi süreci, kendini toparlaması derken aradan yıllar geçiyor. Ve Ambrose kasabaya geri dönüyor. Ancak artık o eski güçlü Ambrose değil. Yıkılmış, yıpranmış ve kendini sorumlu tutuyor. 
Tabii geçen yıllarda Fern hala kasaba da ve o çirkin, dişleri telli, kabarık kızıl saçlı kız gitmiş. Yerine bambaşka birisi gelmiş. Her şey tersyüz olmuş!

"Güzelim Diye Övünme Bir Sivilce Yeter.

Zenginim Diye Sevinme Bir Kıvılcım Yeter"


Bu atasözünü eklemeliydim. Hikaye'nin özü bundan sonra başlıyor ve savaştan o kadar fazla bahsetmemesi aslında konunun çok da o olmadığını gösteriyor. Ve dediğim gibi sonu gerçekten beni bitirdi. Gerçekten bitirdi. Sadece bir aşkın değil, kasaba halkını da içine alarak yaşananların, savaştan dönmenin ne demek olduğunu, insanların tepkilerinin ve her türden ama her türden insanın olduğu bu hikayeye bayılacaksınız.

Puanım:
        

3 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. gerçekten güzel bir yorum olmuş sizin sayenizde listeme bu kitapta girdi teşekkürler

    YanıtlaSil